16 Ağustos 2022 Salı

Plantar Fasiit

Uzun zamandır Koşu Raporu yazmadığımdan da anlaşılacağı üzere bu güne kadar hiç bir yarışa katılamadım.

En son 2019 Nisan ayındaki RunDatça yarışını koşmuştum. Yarıştan 2 hafta önce aslında sağ ayak tabanımda bir yanma bir kasılma hissetmiştim. Özellikle sabahları yataktan ilk adımı attığımda bir yanma ile başladı. Birkaç adımdan sonra ağrı/yanma hissi geçti. Önceleri bunu biraz zorlama ile ilgili olduğunu düşündüm ve çok önemsemedim. 

Yarış esnasında veya koşu esnasında hiç bir ağrı ve yanma olmamıştı. Bundan dolayı çok önemsemiyordum. Dinlenirsem geçeceğini düşündüm hep. Datça'daki yarıştan sonra ayak tabanıma daha çok odaklandım. Ama koşu programımda en ufak bir azaltma yapmıyor veya dinlenme eklemiyordum. Aradan bir ay kadar bir süre geçti ve sabahları yataktan kalkınca ilk adımlarım ve uzun süre ofiste hareketsiz kaldıktan sonra attığım ilk adımlarda ağrılarım hassasiyetler daha da artmaya başladı. Artık bir ortopedi doktoruna görünmeye karar verdim. 
Alsancak'taki Ortopedi uzmanına gittim ve şikayetlerimi anlattım. Ayak tabanım germemi söyledi ve 1 ay kadar antienflamatuar ilaç kullanmam gerektiğini söyledi, bir ay sonra geçmez ise streoid uygulayacağını söyledi. Hastaneden sevinerek çıktım önemsiz bir rahatsızlığım olduğunu düşündüm. Mayıs ayında antrenmanlarımı aksatmadım.  Söylediği gibi akşamları keyfe keder ayak tabanımı oklava ile geriyordum rastgele. Çünkü geçeceğini düşünmüştüm. Yaz ayların koşu programımı epey bir azalttım, ancak her hangi bir iyileşme hissedemiyordum. Gittikçe bu açılar artmaya başladı, hala bir iyileşme yoktu.
Böylelikle yaz ayında bir kaç defa 10k kadar koşu ve uzun bir kaç yürüyüş dışında neredeyse yatarak geçtim. 
Eylül ayın başında bir fizyoterapiste görünme kararı aldım ve Ege Üniversitesine gittim. Doktora şikayetimi anlattım, bir röntgen filmi istedi benden. Röntgenden sonra fizyoterapi uygulamak için ilgili birimin binasına gittim.  Buradaki doktorlar uzun uzun neler yapmam gerektiğini neler yapmamam gerektiğini söylediler. Birçok esnetme ve güçlendirme hareketleri verdiler. ve ESWT(Extracorporeal ShockWave Therapy) "şok tedavisi" uygulanacağını: 5 seans, haftada 1 defa ve 5dk kadar. yaklaşık 40 gün boyunca hiç bir fiziksel aktivite bulunmamam gerektiğini söylediler.
Bu ESWT sürecinde de hiç bir fiziksel aktivite yapmadım. Son ESWT'den sonra uygulayıcı fizyoterapist 1 ay içinde ağrılarımın geçeceğini söyledi. 1 ay daha koşmadım. Böylelikle Kasım ayının sonuna geldim ve ağrılarım hafiflemedi. Ne zaman fazla ayakta kalsam veya biraz uzun yürüsem ağrılarım dinlenme esnasında başlıyordu tekrardan. Doktor arkadaşlardan tavsiyeler aldım, İnternetten yerli ve yabancı sayfalardan Plantar Fasiit ile ilgili birçok yazı okudum video izledim. Hemen hemen hepsini uyguladım. Esnetme ve güçlendirme hareketlerini. Ancak ağrı tamamen kaybolmadı hiç bir zaman. Bir ara paniğe kapıldım bu ağrının hiç geçmeyeceği ile ilgili. Epey moralimin düşmesine sebep oldu bu durum. Koşamadıkça karamsarlaşmıştım.


Pandemi de patlak verince koşuya uzun süre ara vermek durumunda kalmıştım. Pandemide, zaten dışarı çıkmak mümkün değildi, kendi kenidme  dedim "bu benim için bir fırsat" hareketliliğim o kadar azaldı ki, işe bile belli günler araba ile gidebildim. Gün içerisindeki hareketliliğim sadece evin içindeki dolaşmayı saymazsak hiç yürümüyordum. Ağrılarım 10 üzerinden 2'ye hatta 1'e kadar düşmüştü. Ancak tamamıyla geçmemişti. 2020 böylece bitmişti. 2021 yılında Gümrük Müşavirliği sınavına hazırlanmaya başladığımdan ağrılarım neredeyse y Sadece ayda 1 defa uzun yürüyüşler yaptım. Bu yürüyüşlerin sonunda ağrıların yine geri geldi. İçimde inanılmaz koşu isteği vardı koşu sayfalarına bakıp arkadaşların yaptıkları koşulara bakıp hep iç geçirdim. Sonra bir karar aldım:  bu ağrı neredeyse 2 senedir ve öyle ahım şahım bir ağrı değildi. (belki alıştığım için böyle söylüyordum) bu ağrı beni öldürmez koşudan aldığım mutluluk ve yaşam sevincimi geri kazanmam gerekiyordu. Böylelikle koşu antrenmanlarına tam olarak 2022'nin Mart ayında başladım. Ağrılarım yer yer artsa da dinlenme dönemlerinde daha iyiyim, sert zeminlerden şimdilik kaçınıyorum.


PLANTAR FASİİT İLE İLGİLİ NELER YAPILABİLİR 
1-Öncelikle topuğunuzda/ayak tabanınızda bir ağrı hissederseniz koşu programınızı gözden geçirin hemen bir ara verin ve bununla ilgili doktora muayene olun(ortopedist, fizyoterapist gibi)

BUNDAN SONRA YAZACAKLARIM TAVSİYE NİYETİNDEDİR!!

Topuk ağrınız ne zaman başladı? 1. Şık: Yani koşuya yeni başladınız bundan sona mı oldu?, 2. Şık: yoksa belli bir zamandır koşuyorsunuz(yarı amatör/profesyonel) ağrınız mı başladı? 3. Şık: Anatomik yapınız ile ilgili bir durum mu var?
Eğer 1. şıkkı seçtiyseniz muhtemelen uzun zamandır aktif spor hayatınız yok veya uzun süredir koşmuyordunuz, ilk koşularınızı yaptınız ve yaşınız 30+ üzeridir. Bu durumda ilk olarak dinlenmeniz gerekecek.  Daha sonra ayağınızın altına doldurulmuş su veya soda şişesi koyun ve yuvarlayın. Bu kendinizi daha iyi hissettirecektir. Daha sonra ayak tabanınızı esnetin. Ayak parmaklarınızı yukarıya doğru elinizle esnetin. Tenis topunu ayak tabanınızın altına koyun ve yuvarlayın. Bunları daha çok akut dönemde uygulayın. Bir daha olmaması için ise, ayak tabanınızın şekline uygun ve kilonuza uygun antrenmanıza göre ayakkabı seçin. Model marka önermek istemiyorum çünkü kişisel bir şey. Antrenman programınız muhakkak gözden geçirin eğer koşularınızda sert artışlar varsa (mesafe veya süre bakımından) bunlara dikkat edin. Yine koştuğunuz zemine dikkat edin beton ve asfalt zemin de koşup koşmadığınızı kontrol edin. Zemin koşuda önemli bir faktördür göz ardı etmeyin. Kilonuzu ayakkabı seçiminizi buna göre değerledirin. Koşu sıklığınıza dikkat edin. Aktif dinlenmeleri atlamayın. Hep aynı pist/parkurda aynı yöne doğru koşuyorsanız bunu da değiştirin. Şikayetiniz ha devam ediyorsa Uzman bir hekimle görüşün. Özellikle spor hekimi.

Eğer 2. şıkkı seçtiyseniz bu seferde aktif olarak spor yapan kişilerdensiniz ve daha çok hız ve mesafe amaçlıyordunuz. Yine koşu programınızı gözden geçirin. Bilhassa yarışlarda dereceler için koşturuyorsanız, kendinize bu konuda çok yüklenmemelisiniz, çünkü daha çok stres ile ilgili bir durum. Sadece plantar fasiit için değil IT Band Sendromu, shin splint, hip pain vs. rahatsızlıklara da sebebiyet verebilirsiniz. Kendinize koyduğunuz bu hedefleri fiziki durumunuza göre belirlemelisiniz. Vereceğimiz kararlarda hem ruhsal gücünüz hem de anatomik yapınız ve yaşımız gibi etkenlere göre spor yapmalıyız. Hem daha az sakatlık yaşamış olursunuz hem de koşunuzun keyfini çıkartabilirsiniz.
 
Bu sefer 3. şıkkı seçtiyseniz, ayak basış şeklinizde (içe basma dışa basma), kaslarınızda (ayak bacak kasınızda uzunluk kısalık gibi) veya norolojik (sinirsel) bir sorun yaşıyor olabilirsiniz. Bunu çözümü ise Tıpta. öncelikli birimler, ortopedi, fizyoterapi, spor hekimleri.

 Plantar fassit ve benzeri rahatsızlıklar, özellikle koşu sporunda çok sık rastlanan ve can sıkan sakatlıklardandır. Bu ve benzeri rahatsızlıklar ile mücadele etmek, koşmak kadar önemlidir.  Asla pes etmemeli ve iyileşmek için gereken önlemleri almalı ve çaba göstermeliyiz.

17 Nisan 2019 Çarşamba

14.04.2019 Run Datça Koşusu 21k Yarış Raporu

2018 yılının aralık ayında gitmeye karar verdiğim bir bir yarıştı. Çok öncesinden planlamıştık yarışa gitmeyi. Eşimle şöyle bir plan yapmıştık: "Hava Nisan ayında güzel olur, araba ile geze geze Datça'ya gideriz. Bir otelde konaklarız ben koşuya katılırım, eşim ve çocuğumuz gezerler fotoğraf çekler vs.(planlandığı gibi olmadı)." 2018 Kasım ayındaki Efes Yarı Maraton koşusundan sonra şehir içinde düzenlenen organizasyonlara katılmaya çok sıcak bakmıyordum(ön yargılı olmamak lazımmış). Defalarca Muğla- Ortaca yönüne gitsem de, Datça'ya gittiğimi hiç anımsayamadım.
Koşu kulübümüz One Team 2019 yarış takvimini açıkladığında, Kulüp olarak gitmeyi planladıkları yarışların arasında yer alan bir koşuydu. Gerekli kayıtları ocak ayında yaptırmıştım. Ulaşımı da kendi aracımızla sağlayacağım için kafam rahattı. Diğer yarışlara odaklanmıştım ve antrenmanlarımı bu yönde gerçekleştiriyordum.

Trail koşularından sonra, koştuğum her asfalt(cadde-yol vs) yarışları keyif veriyordu, mental ve fiziksel olarak. 25k efes Trail koşusundan sonra da bu koşudan keyif alacağımı biliyordum. Yarış gününe 2 gün kala planlarda değişiklik oldu. Eşim ve çocuğumla birlikte gidemeyecektik. One Team otobüs tutmuştu ancak otobüs dolmuştu. Arkadaşların da arabalarında yer olmayınca, ya kendi aracımla tek başıma gidecektim ya garajdan otobüse binecektim. Son anda One Team takımından Elçin Hanım sağlık sorunları sebebi ile yarışa katılmaktan vazgeçince onun yerine ben geçtim.
Yarış 14.04.2019 Pazar günü sabah saat 10.00'da başlayacaktı. Cumartesi sabah 07.30'da otobüse bindik. (Not: zaman yönünde sıkıntı olmaz ise bu tip seyahatler daha keyifli oluyor.) Gerçekten de böyle oldu. Çoğunu tanıdığım arkadaşların dışında yeni arkadaşlar da tanıdım. Tunç Şevik, Tülin Avşar ve Seda Uzun Aydın. Gerek koşu hakkında gerek hayat hakkında VS. Her konuda derinlemesine konuşabildiğin arkadaşlara sahip olmak önemli. Sadece koşup limitlerini zorlamak veya kendinle yarışmanın dışında sosyalleşmek, mükemmel bir şey. Bir de yukarıda bahsettiğim gibi güzel arkadaşlar edindinizmi hayat daha bir güzel görünüyor ve daha anlamlı oluyor. Hepsine çok teşekkür ediyorum.

Gökova Körfezinden itibaren,  doğa ve deniz mükemmeldi, hava yer yer kapalı olmasına rağmen. Marmaris keza, dağları beni benden aldı. Nisan ayında buraların ayrı bir havası manzarası oluyor. Kendime not: daha sık gitmeliyim. Akşam 16.00 gibi Datça'ya otelimize geldik ve yerleştik. Akşam yemeği için grubun daha önceden planladığı restoranda toplanmıştı arkadaşların bir bölümü. Biz dahil olmadık bu yemeğe. Makarna partisi iptal olunca kendi başımızın çaresine baktık. Daha  önce denemediğimiz bir şeyi denememek ve yöresel yemeklerden kaçınılması gerektiğini bildiğimizden sadece makarna yedik. Daha sonra arkadaşların topladığı yere gittik. Orada 1-2 saat kadar oturduk. Uzun süren yolculuklar gerçekten insanı yoruyor. (Ayrıca 15 gün sürekli hastanelerde acile ve muayeneye gitmek zorunda kalmam sebebi ile iyi dinlenememiştim.) Otellerimize geri döndük. Yarış için hazırlıklarımızı tamamladıktan sonra yatağa girdim ve uyudum. Sabah erken kalktım 06.30 gibi giyindim, ayıldım, biraz dışarıda dolaştım havanın koşu sırasında  nasıl olacağını tahmin etmeye başladım.
Hava ılıktı ve yer yer bulutluydu. Kahvaltıyı yaptıktan sonra odama geçip giyindim. Şort ve uzun kollu body giydim ve araca binmek üzere yola koyuldum. Araç bizi organizasyon alına getirdi. Burada arkadaşlar ile indik ve ısınmak için bekledik.


Bu sırada koşu için gelenler alanda toplanmaya başlamıştı meydanda. Daha önceki koşulardan tanıdığımız arkadaşlarla ayak üstü konuşma fırsatı buldum. Tanıdığım arkadaşlarıma başarılar diledim. 20dk toplu halde müzik eşliğinde ısındıktan sonra Start noktasında yerimizi aldık.
Hedefim:
buydu!
05.45 pace ile çıkıp 06.00 pace arasında koşuyu tamamlamayı hedefliyordum. Beraber koşacağım bir arkadaşım yoktu. Müziksiz her anın tadını çıkartarak koşmak istiyordum. Parkuru merak etmiştim sadece, deniz kenarında mı koşacağız diye.
 Starttan önceki 3-5dk çok güzel o adrenalin inanılmaz hoş. hangi yarış olursa olsun uzun-kısa yol koşusu-trail fark etmez. Herkes yaşamalı bu anı. Start verildi, 05.30 pace ile çıkış yaptım. Sevgi yolundan koşmaya başladık. Kalabalığın dağılması 2,5km buldu o zaman daha rahat ettim. Tanıdığım arkadaşlara selam verdim, bizi destekleyen vatandaşlara selam verdim. 2.5 km den sonra yol denizin dibine kadar iniyordu, burada kum vardı. Ayrıca tarlaların arasından, meyve bahçelerin yanından yazlıkların arasından 4k böylece tamamlanıyordu. Hızım iyiydi ve herhangi bir sıkıntı yaşamıyordum. Datça-İzmir asfaltına çıktım. Yolları tek şeride düşürmüşler araçlar kontrollü olarak geçiyordu. Burada da hızımı korudum. Asfalta koşmaya başlayınca dizlerimin yerden gelen darbeyi abzorve ettiğini hissediyordum. Her su istasyonundan su aldım, içmesem de. Aldığım suları içmesem de ağzımı çalkaladım sürekli. Burada da yol manzarası çok güzeldi. Ben 9.km'deyken 10,5k dan dönenleri görmeye başlamıştım. Bu beni biraz daha motive etmeye başlamıştı. 10,5 km dönüşünde ise arkadaşlarımı görmeye başlamıştım. Benden hızlı çıkanları: Tunç, Seda Ahmet Kamil. Uzaktan arkadaşları görüyordum, arkadaşlarla aramızda 400m kadar fark vardı. 12.km de rüzgar karşımızdan esmeye başlamıştı.-biraz hızlıydı rüzgar- Tahminen herkesin burada hızı düşmüştür. Ayrıca düz (caddede) asfaltta koşmaktan her zaman sıkılıyorum hep aynı zemin. 13.km arkadaşların hızı düşünce yakaladım. Ancak arkadaşlar kendince bir ritim tutturmuşlardı bana devam et dediler. Ben de devam ettim. Bundan sonra ise hızımda bir sorun olmadı ancak nabzım yükselmeye başlamıştı. Nabzımı düşürmek üzere ara ara hızımı kestim. Hava da iyice ısınmaya başladı ve dönüşte güneş hep karşımızdaydı. Yüzümün yandığını karardığımı koşu bitince anlayacaktım.Yer yer hızımı düşürmeye, tekrardan yükseltmeye çalışıyordum. Koşu öncesi belirlediğim hedefe ulaşmak istiyordum. Hedefimi düşünmek beni biraz motive verdi. Sıcak gittikçe artıyordu. 17.km-18.km kum zemine gelince gücümü emdiğini hissettim. Ayrıca buradaki istasyonda aldığım suyu kontrolsüz içince şişmeye başladım. Yanımda benim yaşlarımda uzun boylu kulağında büyük kulaklığı olan bir yarışmacı arkadaş geldi, kendini kaptırmıştı ama nefesi inanılmaz düzensiz ve yüksekti. (Bazıların nefes alış verişi böyle değişik olabiliyor diye aklımdan geçirdim.) O koşucu arkadaş ile aramızdaki fark gittikçe arttı. Ben suyu içince biraz şiştim ve yürümeye başladım çok hafif bir yokuşa girmiştik. Burada yürüdük 1-2dk boyunca. Bu hafifi yokuştan inince, 19.km girdiğimizde bu arkadaş yere attı kendini ama koşmaya devam ediyor emekliyordu görüyordum uzaktan. Biraz daha yaklaştım arkadaşa. 2 tane daha koşucu arkadaş ona yaklaşıyorlardı anacak arkadaş ayağa kalmaya çalışıyor hatta koşmaya çabalıyordu. Birkaç adım attı ve sendeleyerek yere kapaklandı. Kontrol noktasındakilere el işareti yaptı. İki arkadaş yanına geldi ayaklarını kaldırdı yerdeki koşucunun. Bende bu arada koşucunun yanına geldim. Kontrol noktasındaki görevliler araba ile yere düşen koşucunun yanına geldiler. çok düzensiz nefes alıyordu. görevliler gelince arkadaşı bıraktık ve ben koşmaya devam ettim.

Bu konu hakkında biraz konuşmak istiyorum. Koşu, her ne kadar kolay olarak görünen bir spor olsa da hem zihinsel hem de bedensel olarak(sadece bacak kası ayakların güçlü olması değil kalp, damar, ak ciğer vb) bir bütün içinde takip edilerek yapılması gerekli bir spor. Limitlerimizi kendimiz belirlemeli nerede bırakmamız gerektiğini bilmeliyiz. Yoksa uzun süreli veya kalıcı yaralanmalar sakatlıklar hatta ölümle bile sonuçlana bilir.

Bundan sonra 1 km'den daha az yolum kalmıştı nacak kendimi zorlamak istemiyordum. Enerjim fena değildi ama tekrardan 5.30 pacelere çıkıp hedeflediğim süreye ulaşmaya da çalışmadım. Ayaklarımda dizimde başka yerlerimde sıkıntılı bir durum yoktu. Rahat olduğum bir hızda yoluma devam ettim. Bitiş noktasını görüyordum içimden hızlanmak geldi, kendimi frenledim. Bu hızda bitirmemin benim için daha iyi olacağını düşündüm. Bitiş çizgisine yakın One Team den 5k-10k yarışını tamamlayan arkadaşlar destek için toplanmışlar bayraklarla düdüklerle motive ediyordu finişe gelenleri. Bu çok hoş bir organizasyondu. One Team arkadaşları selamlayarak finişe ulaştım. Bu bitirme anı, her zaman gülümsememe sebep oluyor.

İkram edilen elma ve su aldıktan sonra koşu sırasında sürekli aklımda olan şeyi yapmaya karar verdim. Ayakkabımı ve çorabımı çıkarıp denize girdim. Su beklediğim gibi soğuk değildi ve inanılmaz iyi geldi. 5dk kaldım sonra tekrar girdim belime kadar bu sefer daha iyi geldi 5d k daha suda kaldım.  Bu keyif her şeye değer.(maalesef bununla ilgili görsel yok)
Kendime ekstra not: güneşli koşullarda güneş kremi yerine uzun siperlikli şapka tercih et! 


Buradan Organizasyonda ve istasyonlarda bize yardımcı olan sevgili genç arkadaşlara,
One Team ailesine ve Kaptan  Tümer'e,
One Team Ekibinden: Tülin Avşar'a, Tunç Şevik'e ve Seda Uzun Aydın'a çok teşekkür ederim.

Sonuç: 02:00.29
Ekipmanlar:
Şort: Kalenji
Body: Kipsta
Ayakkabı: ON Cloudcruiser
Saat: Amazfit bip
Çorap: Norfolk Ortopedik Koşu Çorabı

1 Nisan 2019 Pazartesi

16.03.2019 Efes Ultra Trail 25k Koşu Raporu

İda 36k dan sonra artık marathon koşma zamanımın geldiğini düşünüyordum.
Neredeyse 1 yıldır koşmaya başlamıştım. Onun için öz geçmişime bir marathon eklemek istiyordum.(olamadı).
Gerek aralık ayında oğlumuzun sık sık hasta olması gerekse de havaların soğuk olması sebebiyle antrenmanlarımı aksattım. Tamam, belki martta 42km koşabilirdim ancak koşu sırasında ve sonrasında sorun yaşayacağım çok aşikardı.  Zaten sporun her branşı mental olarak başlar ve biter. Ben de mental olarak hiç hazır değildim ayrıca.
Ama 2019 yılı için yarış takvimi yapmıştım bile. Bunlardan ilki İzmir'e de yakın olan bir Efes Ultra Trail yarışı idi. Kategoriler ise şöyleydi. 12k-25k ve 55k. bunlardan kendime uygun olan 25k 'ya hemen kayıt oldum.(Organizatör: @limitsensin ekibiydi.)
Şubat ayındaki antrenmanlarım daha verimliydi. Büyük sakatlıklarım olmasa da yer yer ufak  ağrılar kramplar ve sızlanmalar oluyordu. Koşma antrenmanları yapmadığım zamanlarda ise evde sık sık açma germe ve kuvvet antrenmanları yapıyordum.
Karşıyaka One Team ekibinden yine yol arkadaşları edinmiştim. Yarış günü sabahı beni de alarak doğruca yarış alanına ulaştık. Yolculuk 45dk kadar sürdü. Ben yine termosla kahve demlemiştim. Yol arkadaşlarım ile afiyetle içtik. Bu seferki arkadaşlarım, Refik, Özgür, Yasin ve Haydar Ağabeydi.
Yarış alnına vardık. -Popüler yarış olduğunu sonradan öğrendim.-Yarış alanında, neredeyse 1500 kişi vardı. Böyle organizasyonların en güzel yanı,  daha önceki koşulardaki tanıdıkların-arkadaşların ile bir araya gelmen. 
O küçücük zamanda  yapılan sohbetler çok güzel. Neyse kitlerimizi aldıktan ve dropbaglarımızı teslim ettikten sonra biraz ısındık, biraz fotoğraf çektirdik. Start noktasına yerimizi aldık.
Parkuru bilmiyordum ancak kendime koyduğum hedef 02.30 ile 03.30 saat arasında tamamlamaktı.(02.36 saat ile bu sefer tamamladım). Bir de şöyle bir planım vardı: Musa Yıldırım ile birlikte koşmak(olmadı kalabalıktan bir birbirimizi bulamadık). (daha sonra son km buluştuk. Ben onu bulmak için yavaş, o ise beni bulmak için hızlı koşmuş. Sonra, son tırmanış ve km kendisini buldum iki baldırına kramplar girmiş ve bekliyordu)
Startla birlikte yavaş yavaş ilerliyorduk. Özellikle ilk 3km'de kalabalık dağılmamıştı. 3.km'de ayak bileğimde bir ıslanma fark ettim. Islaklığın neyden kaynaklandığını hemen anladım, aklıma mataramın yırtılmış olabileceği geldi .(psikolojik olarak zor bir durum ancak aklıma tuz gölünde temmuz ayında 40k koşar iken matarası yırtılan bayan koşucu geldi. Psikolojik olarak inanılmaz yıkım) işte uzun koşularda her türlü zor durma hazırlıklı olmak lazım; mental ve fiziksel. Özellikle de mental.>
Hemen çantamı açtım ve mataramın kapağının açıldığını gördüm. Mataramın yırtılmadığına sevindim ve tekrardan tempomu buldum. 3,5km den sonra nihayet patikaya girdik. Patikaya girince birden üzerime bir enerji geldi. Aniden hızlanmaya başladım Çimenli ve toprak yoldan traktör izinden ilerlemeye başladım. Bir çok 12k koşucularını geride bırakıyordum, ayrıca yeni aldığım Newbalance Tsumv2 trail(kuzenim İsmail Eren önerdi, çok memnun kaldım) ayakkabısını deneme imkanı bulmuştum. Hafif bir tepeye çıktık, buradan Pamucak sahile doğru baktığımızda içim açıldı: deniz önümüzde çarşaf gibi seriliydi ve her yer yemyeşil çiçekler açmış özellikle papatyalar çok güzeldi. Bu yüzümde gülümsemeye ve daha hızlanmama neden oldu.
Ufak tefek yokuşları inip çıkıp,  Pamucak sahiline ulaşmak için asfalt yola bağlandık. Burada bir "es" vermek istiyorum:
Böyle trail koşularında bizleri yalnız bırakmayan AKUT/Jandarma ekipleri olur. Belirli yerlerde görev alırlar. Bazen AKUT ekipleri bu tip koşularda gönüllü olup organizasyona yardımcı olurlar. Tam 10km geldiğimde buradaki görevli bir AKUT çalışanının sesini duydum. Bu ses bana hiç yabancı gelmemiş ve 14 yıl öncesine üniversite zamanına götürmüştü bu ses. Çünkü bu sesi tiyatroda uzun yıllar duymuştum. Neredeyse 1 yıl aynı tiyatro oyununda görev aldığımız arkadaşım Deniz Çağlar'dı. Küçük bir şok yaşadım sadece bir kaç saniye konuştuk. Deniz'in de beni o an tanıdığını sanmıyorum.
Bu karşılaşma beni daha da motive etmişti. Bu sahile kadar daha da hızlanmamı sağlamıştı.  Beraber koşmaya başladığım Erkam Erkam Düvenci'ye kısaca anlatım bu hikayeyi.  Sahile ulaştık, hava güneşli ve hafif rüzgar vardı. Biraz irkildim soğuk rüzgardan. Kumsal aynı zamanda 12k koşanların finişi olduğundan koşucuları desteklemeye gelenler, foto çekenler ve izlemeye gelen insanlar vardı. Kumda trail ayakkabısı ile koşmak biraz yorucuydu. Kum çok yumuşak olmasa da enerjimi çekiyor ve dizlerimi ağrıtıyordu. Hızım biraz düştü bu sebeple.(kendime not: yaz boyunca sahilde kum koşuları yapacağım hem eklemlerim için hem güçlenmek için)
12k yı geçince çantamdan tahin pekmez atıştırmalık tüpü çıkardım ve onu bir seferde yedim, elimdeki suyu içtim. Kum bitmişti ve biraz rahatlamıştım.  500m asfalt yolda koşmaya başlayıp ormana doğru girmeye başladık. Önce küçük bir şeftali bahçesinden geçtik; pembe ve tonları ile çiçekleri çok güzeldi. Sonra yer yer hafifi dik yokuşlar ile tırmanmaya başladık. Sonra 15. km AKUT görevlileri burada da su takviyesinde bulundular. Deniz Çağları 2. kez gördüm ve bağırarak dedim ki: "15 yıl sonra bana su vermekte varmış"  "facebookta varım beni bul" dedi gülümsedik. Yokuşları Erkam ile bir bir çıkıyorduk. Temiz hava bir ara baş ağrısı yaptı uzun zamandır bu kadar temiz hava almıyordum galiba. Bir ara hafif bir düzlüğe geldik düzlük papatyalar ile bezenmişti. Erkamla aklımızdan geçen aynıydı. Burada durup anın tadını çıkarmak ve bir kaç fotoğraf çekmek. Bunlardan bazıları:




burada güzel moral depoladıktan sonra koşmaya devam ettik. 2-3 tane yokuş çıktıktan sonra Meryem Ana'yı  (kliseyi)görüyorduk. Saatime göre 20.km'deydik, ancak 2,5-3km vardı sanki. Bunu Erkamla paylaşınca Erkam: geçen senede yarışa katıldığından parkurun "23k civarı olduğunu" söyledi. Bu ayrı bir moral verdi ve bir parça daha hızlandık. Fotoğrafçılar çoğalmaya başlamıştı parkurun sağında solunda  bu da finişe çok yaklaştığımızın göstergesiydi. Önümüzde çok dik ama kısa bir yokuş vardı burada Musa Abiyi gördüm. iki baldırına da kramp girmişti ve yürüyordu. Erkamla koluna girdik ve  bu dik yokuşu beraber çıktık. Son 200m kalmıştı bize devam etmemizi söyledi. İyi görünüyordu biraz yürümesi gerekiyordu sadece finişe ulaşması için. Keyfi yerindeydi Musa Abinin
Finişe doğru destekçilerin sayısı giderek arttı. Erkamla finişe beraber girelim dedik. Bu şekilde tamamladık.

12 Mart 2019 Salı

01.12.2018 İDA ULTRA TRAİL 36K YARIŞ RAPORU

Aylardır hazırlandığım yarış gelip çatmıştı. Bu yarışa bilerek ve isteyerek girmiştim. Hazırlıklarımı aylar öncesinden yapmaya başlamıştım. Gerek kalacak yer, gerekse ulaşım hepsini önceden ayarladım. Ayrıca atletizm lisansını da bu vesile ile çıkartım. (lisans çıkartmak o kadarda zorlu değilmiş. sağlık raporu fotoğraf ve form doldurmanız yeterli)

Patika yarışına hiç katılmamıştım ancak İzmir Kemalpaşa'da, şehir merkezinden Nazarköy istikametine giden ayrıca bir patika yolu olduğunu 2012-14 senelerinden orada kaldığımdan sık sık bu yolu gezi amaçlı kullanırdım. Hafta sonları sürekli tartan pist ve asfalta koşmaktan sıkılmıştım. 2-3 defa bu patikada antrenman yapmıştım. Buradaki şartlara benzeyeceğini düşünüyordum(hiç benzemiyormuş İda 36k ya)Yarışa günler kala KSK One Team grubundan 2 arkadaş ile tanıştım. Talat ve İsmail. Bu arkadaşlarında ilk deneyimleri trail koşuları için. Ancak ben (kuzenim İsmail Eren'den)  trail koşuları ve uzun koşular için sık sık bilgi aldım. Onlardan daha tecrübeliyim yani. Zorunlu malzemeler olsun, giyim olsun, yeme içme olsun.



İş çıkışı doğrudan arkadaşlar ile buluştuğum yere hareket ettim. Hava inanılmaz soğuktu. Derece belki 3c falan gösteriyordu ama İzmirdekiler bilir ki kuzey rüzgarları bu derecede estiğinde hissedilen sıcaklık(-2)-(-3 )gibi hissedilir. Talat ve İsmail ile İzmir Karşıyaka’da buluştuk ve cuma günü yola koyulduk. Hepimizin niyeti, cuma akşamı otelde kalmak ve cumartesi sabah start noktasına servisler ile gitmekti. Şöyle bir durum var:  ben oteli aylar öncesinden ayarladığım için yol arkadaşlarım ile ayrı otelde kaldık. Öncesinden parasını ödediğim için.(kendime not koşucular ile aynı lokasyondaki otellerde konaklamam gerekiyor. Çünkü talihsiz bir olay yaşadım otelde, ilerleyen bölümde değineceğim) İstanbul tarafından gelenlerin söylediklerini duyunca heyecanım daha çok artıyordu çünkü İstanbul üzeri gelenler Çanakkale'de tipiye yakalanmışlardı. Organizatör Polat DEDE ile iletişime geçtiğimiz de ise günlerdir yağmur yağdığı son günlerin inanılmaz soğuk olduğu bilgisi vermişti. Aşırı heyecanımın sebebi ise daha önce ne böyle soğuk havada bir koşum oldu ne de böyle uzun ve patika koşusu yapmıştım. Nasıl giyineceğimi bilmiyordum, üstüne bir de yağmur yağarsa ne yapacaktım?

Bu düşünceler aklımdan sürekli geçiyordu. Arkadaşlar ile tanışıp muhabbeti koyulamıştık. ikisi de dünyalar tatlısı iyi insanlardı. Aynı heyecanı onlarda yaşıyorlardı. Yaklaşık 2,30 saat yolculuk sonrası benim kalacağım otele geldik. Yol üzerindeymiş otelim. Tüm eşyalarımı bıraktım. Oradan arkadaşların oteline gittik ve onların eşyalarını bıraktıktan sonra kitlerin dağıtıldığı spor salonunu aramaya başladık. Google mapten spor salon adını girdiğimizde  bizi bambaşka bir köye yönlendirdi. Bir kaç tur attıktan sonra spor salonuna ulaştık. Aslında kapalı spor salonu arkadaşların oteline çok yakın bir mesafede imiş. Bu kısımları eğlenerek anlatıyorum ancak eğer sabah doğrudan bu şekilde gelseydik neler yaşanırdı bunu az çok tahmin ediyordum. (kendime ikinci not sadece Google Map'e güvenme organize gerine giderken oralardan ulaşım bilgisi al)


Türkiye’nin her tarafından yarışmacılar gelmişti, yurt dışından gelenlerde vardı. Daha önce bu organizasyona katılanlar, ilk defa katılanlar… Kadınlar erkekler yaşlılar gençler çok güzel bir enerji vardı. O enerjilerden ben de payıma düşeni aldım. Kit dağıtımı başlamıştı.  O kadar tecrübesizdik ki zorunlu ekipmanları kit dağıtımı yaparken kontrol ediyorlarmış. Otele gidip gelmek zor olur dedik. Kit dağıtımına da geç saatlere kadar devam edeceğini öğrenince makarna partisine katıldık ve teknik toplantıyı dinledik.(kendime not teknik toplantı bilmediğimiz parkurda çok önemli)  Otele tekrardan gittik, eşyalarımızı aldık, sıraya girdik. Kitlerimizi aldık. Geri arkadaşların oteline girdik. Saat daha erkendi biraz daha karbonhidrat ve şeker yüklemesi yapmak için açık market aradık. Şehrin dışında büyük bir süper market bulduk. Birkaç atıştırmalık ve içecek aldık. Arkadaşların dropbag ve koşu çantalarını hazırlamaya yardım ettim. Biraz daha arkadaşlar ile kalınca artık ben de otele yerleşip sabah için hazır olacaktım. Oteldeki görevliye sabah erken kalkacağımı bu sebeple kahvaltıya erken geleceğimi 07.30 gibi söyledim. Kahvaltı saati geç 08.30 başlıyormuş ancak benim için yemekhaneci erken gelip kahvaltı hazırlayacakmış. Otelde benden başka kalan yoktu galiba.

Akşam dropbag ve koşu çantamı hazırladım ve uyudum. Böyle yarış günlerinde heyecandan uyuyamayacağımı bildiğimden( okudum yazılarda hep şey denir "koşu günü uykusu önemli değil bir gün önce nasıl uyudun o önemli" uyuyamamayı çok dert etmedim. Önceki gece iyi bir uyku çekmiştim. Sabah erken kalktım, 06.30 gibi hazırlandım, giyindim ama hava buz gibi geldi. Şortla böyle havada koşacağım aklımın ucundan geçmezdi. 


Otelin yemekhane tarafına yürüdüm, ancak odanın ışığı bile açık değildi. Kapıyı çaldım ama ne bir hareket ne bir ses sezemedim. Pencereye yaklaştım; bizim görevli arkadaş uyuyor. Bir kaç defa cama vurdum ancak uyandıramadım. Arkadaşları aradım hemen. Bu sefer de arkadaşlar cep telefonlarını açmıyordu. Tahmin ettiğim gibi arkadaşlar kahvaltıya inmişler ve telefonları odada kalmış- beni almalarını söyleyecektim- 30 dk sonra çantamı aldım ve arkadaşların otelin yoluna düştüm. Sabah inanılmaz karanlık navigasyondan otellerini bulmaya çalışıyorum ama yaklaşık 4km vardı otellerine. Neyse yola koyuldum bir yandan yürüyorum bir yandan arkadaşları arıyorum bir yandan kendime kızıyorum “nasıl böyle bir otelde konaklarım “diye kendi kendimi yiyordum. Sonra diyorum ki kendime: “moralini bozmana gerek yok bak koşudan önce güzel bir ısınma olacak zaten aç karnına koşmaya alışıksın” diye. 3km sonra arkadaş açıyor telefonu. Yerimi tarif ediyorum. beni almaya geliyor. hem zamanımız azalıyordu hem de acıkmıştım. Onların otelede bir fincan kahve alıyorum biraz fındık ceviz falan. Kahve içince moralim yerine geliyor ve unutuyorum bu kötü anıyı. Arkadaşlarla hazırlayıp servislere binmek üzere kapalı spor salonunun yolunu tutuyoruz.

Servise binince KSK One Team’den diğer arkadaşlar ile tanışıp startın verileceği Yeşilyurt köyüne gidiyoruz. Köy yolu dar olduğundan araç bizi köye 400m uzaklıkta bırakıyor ama otobüstekiler sitem ediyor. Çünkü servistekilerin hepsi 15k  ve 36k koşacak olanlar. Köy çok güzel. Hemen köyün sıcaklığını algılıyorum. Diyorum kendime “muhakkak eşim ve çocuğumla buraları görmeye gelmeliyim.”Koşucuların bu yakınmalarına bir anlam veremiyorum. Start alanı çok güzel ve kalabalık. Hafif ısınma hareketleri ve fotoğraf çekiminden sonra, start 5 dk gecikmeli olarak başlıyor. 15k ve 36k birlikte çıkıyoruz. 5 saat civarında bitirmeyi planlıyorum(malesef ev çarşı hesabı oluyor)


Starla birlikte köyün dar sokağından yukarı doğru 1,5-2km kadar tırmanıyoruz. Nefesimi ayarlamaya çalışıyorum güneş ufuktan biraz yüksekte pırıl pırıl. Ormanın içi nefis mis gibi hava, gülümseyerek denize bakıyorum. Çok keyif aldığım noktalardan biriydi. Arkadaşlarla manzara fotoğrafı çekiliyoruz. Hafif bir kaç km inişten sonra asfalt yola çıktık. Asfaltta hızlanmaya başladım ancak nabzım 188 -189 olmaya başlayınca hızımı kestim bir tütlü nabzımı düşüremiyordum. Arkadaşlar benden ayrıldılar gözden kayboldular. Fazla oksijenden mi bünyem mi alışık değil bilemedim. Sonra asfalttan sonra zeytin tarlalarının içine daldım sonrasında küçük bir dere geçişi ve tekrar tırmanma. Zemin çamurlu ve dik eğimli olduğundan burayı ellerimi kullanarak çıkmak zorunda kaldım. Hala kalabalıktı parkur; 15k koşanlarda Adatepe’ye kadar aynı parkuru kullandığımızdan. Arkadaşlarımın Adatepe'ye vardıklarını tahmin ediyorum. Bu arayı yalnız koştum. Son 2km kala fotoğraf çekiyorlardı @asladurma’ dan Fatih, sakatlık geçirdiği için yarışa katılamamıştı ama bize destek vermeye gelmişti. Burada yorgun olmama rağmen bana enerji verdiler. Köye doğru ve CP noktası olan Adatepe’ye hızlı şekilde geldim. Suyumu hiç kullanmamıştım yiyeceklerimi de öyle. 

Adatepe’ye geldiğimde saat 2 saat 1dk civarıydı. O tırmanma benim zamanımı çok almıştı. Tahmin ettiğimden 30dk daha yavaştım. CP noktası inanılmaz kalabalıktı ve 15k 'ların finish noktasıydı. Ayrıca 36k'lar da gelince, ana bana gününe dönmüştü köy meydanı. Hızlıca kola soda içtim limon attım ağzıma sonra geldiğim yöne doğru çıktım. Arkadaşlara hala yetişmemiştim. Arkadaşlar işaretlemeleri atlamışlar ve fazladan yokuş tırmanmışlar. Ben de onlara doğru ilerlerken bana gelmememi söylediler. Durduğum yerden aşağı doğru işaretlemeler devam edince bir anda grubun en önünde oldum. Güzel bir yokuş vardı burayı da keyifle ve helva atıştırarak geçtim. Ama helva bir türlü boğazımdan geçmiyordu ağzımda çoğaldı da çoğaldı. Arkadaşlardan pekmez tüp aldım o daha iyi geldi. Artık 18km ye gelmiştik yine fotoğrafçı arkadaşlar oradaydılar. Mayolarınızı getirdiniz mi"diye takılıyordu bizde güldük falan ama sonra haklı olduğunu anladık. 15m genişliğinde 1m derinliğine yakın dere geçişi vardı. o an yaşadığım şoku anlatamam buz gibi hava da buz gibi suyun içine girmemiz gerekiyordu. Bunun bir şaka olduğunu yakınlarda bir yerde köprü  vs. olabileceğini düşündüm, çaresizce. Hemen toparladım kendimi ne kadar beklersem o kadar işin uzayacağını anladım hemen ayakkabılarımı çoraplarımı hızlıca çıkarıp buz gibi suya girdim. Önceleri irkildim ancak su o kadar iyi geldi ki ayaklarıma sanki her şeyi sıfırladım. 



Sonra su geçiş yeri bir an eğlence yerine döndü. Drone fotoğraflarımızı çekiyor herkes poz veriyordu. Muhabbet kahkahalar havada uçuyor. Tekrardan çoraplarımı ayakkabılarımı giydim arkadaşları bekliyordum sudan geçmelerini. Terimin soğuduğunu hissettim ve soğuksu bağırsaklarımı burmuştu uygun bir yer bulup işedim. Sonra dere yatağının kenarında ilerledim ve yine buralara geleceğim diye içimden geçirdim. Yazın gelsem ne güzel olurdu! 

Sonra tarihi değirmen ve taş köprüden geçtim. Buranın manzarası çok keyif vericiydi. Artık önümüzde uzun bir tırmanma vardı. Sürekli zeytin tarlaların aralarındaki büyük patikadan çıkmaya çalışıyordum. Tırmanmam çok iyiydi çünkü yokuş çıkma antrenmanı çok yapmıştım. Tırmanırken bir çok koşucuyu geçiyordum ama inişlerde yürüme hızındaydım. Elime bir ağaç dalı aldım, İnişlerde destek olsun diye. Enerjimin tükendiğini anlıyorum. Pekmez ve helva yemekten de bıkmıştım. Doyran köyüne bir türlü ulaşamıyorum. Yalnızdım, üşümeye de başlamıştım. Narlı diye ıssız bir köyden geçtik(CP noktası değildi) burada  dışarıda kimseler yoktu işaretlemelerde yer yer kopartılmıştı. Bana çok ürkütücü geldi, içimden "her halde soğuktan böyle kimse yok" diye düşündüm. köyden çıkınca üşümeye başladım çantamdaki yağmurluğu çıkarmak için bir arkadaştan rica ettim iyi ki giymiştim bu yağmurluğu çünkü hava bulutlanmaya ve öğleden sonrayı geçtiği için güneş inmeye başlamıştı. İniş çıkışlardan -daha çok çıkış- sonra Doyran köyüne gelmiştim. Acayip acıkmıştım ve tuz kaybım olmuştu. Suyum bitmişti çünkü suyu idareli kullanamamıştım. Köyün ismi bende pozitif etki yaratmıştı: tamam doyduk oh be çağrışımı yaptı.  Köye hızlı hızlı hafif inişlerle girmeye başladım. Kontrol noktasından geçince CP noktasındaki görevli arkadaşlar hemen yardımcı oldular sağ olsunlar.(4 saat 30dk gibiydi) ayran istemiştim ama yoktu tuz istedim tuzluk buldular limona döktüm. Buradaki favori yiyeceğim limon ve tuzdu. Biraz kola-su karıştırdım bolca cips ve biraz da muz yedim. Ayakta dinlendim. Yorgundum  ama pilim bitmemişti. burası bana iyi geldi. 1 tanede soda aldım elime ağır adımlarla köyden çıktım. Tırmanma bitti sanıyordum ama hala tırmanıyordum. Dağın doğu yamacına doğru geçmeye başlamıştım ve Altınoluk'a doğru geniş bir orman yolu vardı çok dik yokuşlar olmamasına rağmen dikti. Burada hızımı biraz arttırdım fena değildim. Doyran’dan sonra daha iyiydim yalnız dizlerim acımaya başlamıştı IT band sendromum yine nüksetti hızımı biraz düşürdüm ve Doyran'dan sonra epey koşucuyu geride bıraktım. Artık inişe geçmiştik teknik toplantıda sürekli buranın uzun bir iniş olacağını söylemişlerdi ve çok dik olacağını kendimi hazırlamıştım. Buna enerjim çok iyiydi ama dizimden dolayı burayı yavaş inmek geliyordu yaklaşık 3km iniş vardı. köyü görmüştüm koşmak istiyordum çok heyecanlıydım. Hava iyiden iyiye soğumaya başlamıştı. Güneş batmak üzereydi. Son 500metre köyün içinden dolaşarak finish noktasına geldim. Çok mutluydum çok keyif almıştım yarışı bitiren arkadaşları gördüm sarıldık. Bir daha kesinlikle 60k koşacağımı ve bu koşuyu bir daha kaçırmayacağımı söyledim durdum.

Bitişte arkadaşları beklerken benden 5 dk sonra gelen bir bayan o yokuşta düşmüş ve dizi fena sıyrılmıştı epey kötüydü dizi ama hem yaranın sıcağından hem de koşunun heyecanından pek farkında değil. zemin kaygan olsaydı epey zor olurdu.
Not: Doyran'da CP noktasında elime aldığım soda şişesini Altınoluk'ta çöp kutusuna attım (Finişe kadar taşıdım)




Buradan Polat Dede'ye (Organizatör) Doyran'daki üniversiteli arkadaşlara(hepsi iyi niyetli ve samimi) kuzenim İsmail Eren'e Karşıyaka One Team ekibi, İsmail Kılınç ve Talat Eray Eraydın'a teşekkür ediyorum. 








Süre: 05.44.55
Malzemeler: Amazfit bip GPS gayet başarılı
Ayakkabı: On Cloudcruiser
Çorap: Norfolk Ekspresyon
Yağmurluk: Quechua
Sweet: Kipsta
Şort:
Çanta: Kalenji
Eldiven: Kalenji
Yiyecek: ceviz(yemedim), koska helva(2x100gr) ve koska tayin pekmez(2tüp)

21 Şubat 2019 Perşembe

18.11.2018 Efeshalf Marathon Yarış Raporu

Havaların da serinlemesi ile birlikte antrenmanlarımı artırmıştım. Yarışlara katıldıkça da koşumdaki eksik, yanlış-doğru ve hataları tespit etmiştim. Antrenmanlarımı bu doğrultuda yapmaya özen gösterdim. Ayrıca da sık sık yokuş antrenmanı yapmaya başladım. Belli günler interval belli günler yokuş ve tempo çalışmaya başlamıştım.
28.10.2018 de Muğla Ortaca Dalyan'da var olan koşuya katılamamıştım. Bu sebeple Efeshalf Marathon organizasyonlara gitmek için çok hevesliydim.(Caretta Run yarışına katılan Süleyman(arka apartmanımızda oturuyordu) ondan yarış kitlerini almasını rica ettim)
Karşıyaka One Team ile daha sık iletişim kurmaya başlamıştım. Koşu arkadaşlarımdan olan Süleyman ve Ümit'in de arkadaş olduğu Musa Ağabey ile de bu vasıta ile tanıştım.
Çünkü Şelçuk'a onun arabası ile gidecektik. Yarışın ilk  defa olması ve İzmir'e yakın olması yarışa katılmam için ayrı bir sempati oluşturuyordu. Organizatörler İzmirden çok katılım olacağını bu sebeple cuma günü kit dağıtmaya İzmir'e gelecekleri söylediler. Kitleri One Team vasıtası ile aldık.
Yarış saat. 09.00 başlayacağından sabah erken 06.00'da kalktım ve bir gerdan çorbası içtim. Arkadaşlarla gideceğimden  onlara termos içerisinde kahve hazırladım. Musa Abi ve Ümit saat: 07.00 gibi geldiler. Selçuk'a ulaşım araba ile yaklaşık 40 dk falan sürüyordu ve Start alanına ilk gelenler bizlerdik. Üzerimizi değişmek üzere alanda  bulunan çadırlara girdik. Hava biraz kapalıydı ancak telefonumuzdaki hava durumu uygulamaları koşu boyunca yağmur yağmayacağını, koşu bittikten sonra yağacağını gösteriyordu. bu sebeple ne ile koşacağımız ikilemine giriyorduk. Daha önce hiç yağmurda koşmamıştım.
Hava yaklaşık olarak 9C kadar, kapalıydı ve rüzgar yoktu. koşucular yavaş yavaş geliyor ve kitlerini alıyordu. Biz de start meydanındaki kahveye geçmiş arkadaşlarımız ile ayak üstü sohbetler ediyorduk. Bu yarışı düzenleyenler eski atlet olduğu için idaalı yarışçılar ve milli atletler de vardı.
Yarışa ucuz poşet yağmurluk kullanmak istemiştim onu bulamamıştım. Ama yanıma yağmurluk almıştım.
Start verilirken hava kapalı ve ılıktı, havada yağmur yoktu Yarın belirlenen saatte, 09.00'da başladı 5.30" pace ile çıkış yaptım 1km kadar böyle gittikten sonra yağmur başladı.Hızımı 6.30" pacelere düşürdüm. Enerjimi saklamam gerekiyordu. İçimden: "keşke yağmurluğumla koşsaydım" dedim. Bir yandan kendime hayıflanmaya devam ederken bir yandan da hızımı korumaya çalışıyordum. Benden önde olan 50-60 yaş grubundaki koşucuları gördükçe biraz daha faza yükleniyordum bacaklarıma ama bunu iyi fikir olmadığını daha önceki yarışlardan biliyordum. Yaşa ve kilo veya tipe aldanıp o kişi ile yarışmak çok yanıltıcı oluyordu.
Çevre yolundan İzmir yönüne oradan da geri Efes harabelerine giden yoldan ilerlemeye başladık. One team Takımından Serkan Abi ile biraz koşmaya başladık. Sonra Meryem Ana yokuşuna gelince ben biraz hızlandım çünkü antrenmanlarımda yokuş çalıştığım için bu yokuş beni durduramazdı. Hızlı hızlı tırmandım yokuşu. 1,5 km sonra Meryem Ana heykelinden dolanıp çıktığımız yokuştan aşağı inmeye başladık anacak IT sendromum olduğu için koşarak çıktığım yokuşu, inerken yürüyerek tamamladım. Sonra mandalina ve limon bahçelerinin içine daldık. (burası ağaçların içinden yedi uyuyanlara giden nefis bir yoldu) yağmur devam ediyordu. Koştuğum tüm koşularımda aç karnına koşmuştum bu koşuda yemek yediğim için sindirim sitemim nasıl bir tepki vereceğini az çok kestiriyorum. Hava soğuk, yağışlı ve rüzgarlıydı. Rüzgar kargıma  doğru esiyor bu da inanılmaz çişimi getiriyordu. 1,5 km daha böyle koştum ve grupların olmadığı daha tenha bir anda ağaçların arasına girdim. o işi de halletmiş oldum böylece.
Geriye kalan 10km ise Selçuk-Kuşadası çevre yolunda devam ettik. Duble olan yolun Kuşadası-Efes yönünü trafiğe kapatmışlardı. Ancak hemen yanımızda diğer şeritte trafik akıyordu.  Şerite yakın yerlerde, yoldan geçen arabaların sıçrattığı sular üzerimize geliyordu. Ayrıca arabalar inanılmaz hızlı seyir ediyordu. Araçların daha yavaş gitmesi, kontrollü gitmesi için hiç bir uyarı yoktu. Bu organizasyonun en büyük eksiği bence buydu. Yani eksikten ziyade zorunluluk. Koşucuların can güvenliği yoktu. Hızlı giden araçların kontrolden çıkıp koşucuları ezmesine hiç bir engel yoktu. Bu sebeple  bir daha böyle şehir yarışlarına katılmama kararı aldım. 19km de ise hemen çevre yolunun kenarındaki tarladan 3 el tüfek sesi duyuldu. Ağaçların arasından, yola  yaklaşık olarak 150 metre uzaklıkta. Bu kadar insanın koştuğu bir organizasyonda yapılan bu hareket  çok tehlikeliydi. O saçmalar koşuculara zarar verebilirdi Ayrıca zaten 189rpm ile kalp atışım vardı bu beni korkutup kalp atışımın daha yükselmesine kalp krizi geçirmeme sebep olabilirdi.
Az bir mesafe kaldığınından kendimi fazla zorlamak istemedim 01.12.2018 tarihindeki İda Ultraya kayıt olmuştum ve bu koşuda bir sakatlık yaşamak istemiyordum. Tempomu 6.20 paceler düşürmek istedim ancak yağmur ve rüzgar vücut ısımın düşmesine neden olduğu için ve hasta olmamak için,  ne hızımı düşürebildim ne de kalp atışımı düşüre bildim.
Son 1 km kalayağmur daha yoğun yağmaya başladı. Artık yarışı bir an önce bitirmek istiyordum. Hızımı biraz daha artırdım. Biraz yorgunluk vardı  üzerimde ama hızlanmama bir engel değildi. Tek sorun kalp atışım 180 altına bir türlü düşürememdi. Son 150m One Team kaptanı Tümer ile konuşarak geçirdik. Ama benim aklım hala Ida Ultra Taril yarışındaydı 01 aralıkta düzenlenecek olan. Tümere grupta yarışa katılacak olan var mı yok mu onu sormuyordum ve finişe böyle girdim. Bu zamana kadarki, derecem ise en iyi 21k koşumdu: 2 saat 2 dk


24 Aralık 2018 Pazartesi

21.10.2018 RUNAYDIN 2018 YARIŞ RAPORU 10K

9 eylül yarı maratonundan sonra sürekli koşu yarışmalarına katılmak istiyordum. Şanslıydım ki, artık şoku ile ilgili sık sık organizasyonlar yapılmaya başlıyordu. Bunlardan biri de Kuşadası'ndaki koşu olan Runaydın koşusuydu facebookta ilanını gördüm ve biraz araştırdım 5k ve 10k vardır kategorilerde. hemen günler öncesinden 10k ya kayıt oldum. kayıt masrafı çok fazla değildi. Hatta düşündüm eşimi ve oğlumuzu alır ben koşarım, eşim ve çocuğum dolaşırlar falan.Araba ile giderim dedim.
Mesafe çok uzun olmadığından bu yarışı fazla önemsemedim. Niye haftalık antrenmanlarımı yapma ve 9 eylül yarı marathonundan bana hediye kalan IT band sendromunu iyileştirmek için egzersizler yapıyorum. Çalışmalarım daha çok bu plan doğrultusunda gidiyor çok fazla  zorlamıyorum.
Yarışma gününe 1 hafta kala patronumun karısı kendi aracı ile kaza yapınca, benim kullandığım şirket arabasını, kendi aracı tamir oluncaya kadar kendisine verdim. Yarış günü araba ile gidemeyecektim. eşim ve oğlum ile gitme planı bu sebeple suya düştü.
Karşıyaka One Team  koşu takımının facebookta gördüğüm ilanında RunAydın koşusunun sponsorlarından olduğu ilanı gördüm ve One Team'e ulaşmayı başardım. Oradaki görevli arkadaşa Kuşadası'na Buca tarafından gidecek birileri olup olmadığını sordum. Beni whatsapptan bir gruba ekledi ve oraya yazmamı söyledi.
Beni sohbet grubuna ekleyince hemen oradaki arkadaşlara durumumu anlattım ve Kuşadası tarafına yarış günü gidecek olan birileri olup olmadığını ve beni de götürmelerini söyledim. Süleyman Biçer diye bir kişi kendisinin de Buca da oturduğunu ve Karşıyaka One Team grubunda Ümit Çakmaklı'nın (her ikisi ile de ilerde güzel bir koşu arkadaşlığı ve dostluğu paylaşacaktık) kendisini alacağını ve araçta yer olduğunu söyledi. Ümit Çakmalı beni götüreceğini söyledi.
Süleyman, Ümit ve ben bir whatsapp grubu kurarak yazışmalarımızı buradan devam ettirdik.
Yarıştan bir kaç gün önce tam olarak nerede oturduğumuzu konuşurken Süleyman'nın aslında bizim evin arkasındaki blokta oturduğunu öğrendim. Çok güzle bir tesadüftü.
Koşu 21.10.2018 de saat :10.00'da başlayacaktı. Kitleri yarış günü saat: 09.00'a kadar alabileceğimiz söylenmişti.
Arkadaşlar ile  sabah saat 06.00'da beni alacaklarını söylediler. ben de erken kalktım hazırlandım.
aç karnına koşmaya alışık olduğum için kahvaltı yapmadım.Yolda benzin istasyonunda kahve içtik. 8.00'e doğru yarış alanına geldik ve kitlerimizi teslim aldık. sonra bir kahveci bulup birer kahve daha içtikten sonra fotograf çektirdik ve yarışın başlamasını bekledik. hava açık ve ılıktı. bir tişört ve şort ile koşacaktım. gözlüğümü de yanımda aldım.
yarışa yoğun bir ilgi yoktu hem ilk defa düzenlenmesi hem de çok fazla tanıtımı yapılmamasından dolayı 250 kişi ancak vardı. bu sebeple start noktası çok kalabalık değildi Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçicioğlu kalabalığın arasına girdi insanlarla ayak üstü selamlaştı ve muhabbette. kesinlikle protokol vs  yapmadı. bu çok hoş bir davranıştı.
 yarış başladıktan kısa bir süre sonra 1.km sonra köprü tarafına bir yokuş vardı oraya hız bir şekilde girdim.nefesim düzensizdi,sonra 2,5k dönüşünden sonra inişe geçtiğimde dizlerimde bir ağrı IT band ağrısı baş gösterdi 5k ya kadar devam etti. 5k yı geçince ağrım azaldı ve neredeyse geçmişti sonra yaklaşık 2k kadar tekrar bir tırmanış oldu tırmanırken pek zorlanmadım ancak inişti IT band olmasın diye kendimi çok kastım ve hızımı düşürdüm. bitime 500m kala sol taraftan bir itfaiye sireni geldi herhalde yangın vs gibi bir durum vardı bu sebeple bizim yavaşlamamızı ve itfaiyeye yol vermemizi söyediler. bu da ilginç bir anıydı. biraz yavaşlayıp ve sağa çekildikten sonra yarışı 55dk içinde tamamladım.

Sonuç olarak, biraz sönük bir organizasyon ve katılım azdı. tarih olarak güzel bir tarih seçilmiş. parkurda sıkıcı değil 21k ekleyebilirler bundan sonrakilere.


10 Aralık 2018 Pazartesi

9 Eylül Yarı Maratonu Raporu

Koşu ile ilgilenmeye devam ettikçe artık koşu ile ilgili verileri daha çok görüyor, fark ediyor ve alıyorsunuz.
Buca Hasanağa Bahçesin'de 2018 Ağustos ayının ortalarındaki sabah antrenmanı sırasında orta yaşlı bir amcanın üzerindeki t-short dikkatimi çekti arkasında "4. Uluslararası 9 Eylül Yarı Maratonu" yazıyordu. O zaman aklıma geldi koşu ile ilgili belediyelerin STK ve özel organizatörlerin yarış düzenleyebileceği. Bunla ilgili bir araştırma yapınca gerçekten de 2018'de 6. sı düzenlenecek olan bir yarı marathon olduğunu öğrendim.
Koşu 2018 2 eylül saat 08.00'da Cumhuriyet Meydanında başlayacak İnciraltı Kent Ormanından geri dönülecek bir parkura sahipti. Hemen internet üzerinden kayıt oldum. yarışa daha 15 gün falan vardı ancak daha şimdiden koşacağım ilk yarış beni inanılmaz heyecanlandırıyordu. Sabahları daha azimli kalkmaya ve antrenman yapmaya başladım. Antrenmanlarım daha çok hafta içi 30-60dk arasında tempo olarak yapıyordum. (henüz interval, fartlek vb antrenmanlardan haberim yoktu). 6 ay önce koşu başlamıştım ve ilk defa bir koşu yarışına katılıyordum.
Şöyle bir şey oldu son 2 gün kala, beni koşuya yönlendiren kuzenim İsmail Eren,  9 Eylül yarı marathonu tarihinde Fransa'daki bir ultra koşuya katılacaktı. o koşuya vize sebebiyle gidemeyince bana destek amaçlı yarışmaya katılacaktı.
Bir kaç gün öncesinden karbonhidrat yüklemesi yapmıştım. koşu akşamı öncesi biraz daha karbonhidratlı yiyecekler yemeye çalıştım. Sabah kahvaltı yapmayacaktım. Çünkü sabahları erken koşuyordum ve aç. karnına koşmaya alışmıştım ve çok iyi geliyordu aç koşmak.
Koşu saat sabah 08.00'da koşulacaktı. 06.00'da kalktım kendime geldim kıyafetlerimi giydim.
Kuzenimle beraber Cumhuriyet Meydanının yakınlarına arabayı bıraktık ve alana girdik.
(Ben çok daha kalabalık olur diye düşünüyordum. kayıt ücretleri 7 TL idi. halk pek fazla ilgi göstermemişti.)
Alan biraz hareketliydi. biraz ortada takılıp bir kaç kişi ile konuştuktan sonra start çizgisine doğru geçtik ve yarışma zamanını bekledik. Ancak yarış zamanı geldiğinde istiklal marşı ve saygı duruşu yapılacağını söylediler. programda bunlar yoktu. sorun şu oldu herkes kendince start çizgisinde bir yer tutmuştu ve doğal olarak oradan ayrılmak istemiyorlardı. organizatör ise istiklal marşı ve saygı duruşu için meydana gelinmesi gerektiğini söyledi. Bu fasıl bittikten sonra start yaklaşık olarak 12-15 dk geç başladı. bunun sıkıntısını güneş yükseldikçe daha iyi anlayacaktık.
Çıkışımız hızlı olmadı İsmail Abi ile arada konuşarak 5.km rahatlıkla geçtik.( koşu ile ilgili bana çok değerli bilgiler veriyordu) sonra güneş, ortalığı ısıtmaya başlamıştı ama sol tarafımızdan omuz hizamıza vuruyordu. 10.km dönüşüne gelindiğinde ise güneşi karşımıza aldık ve yükseldikçe daha sıcak oluyordu. Cebime aldığım telefon ve araba anahtarı yüzünden su istasyonlarındaki suları başımdan aşağı dökemiyordum. Bu mesafeden sonra ise artık halsiz düşmeye başladım nefes almak zorlaşıyor ayaklarım beni götürmüyordu. 11-12. km biraz yavaşladım küçük ağaçların gölgesinden yararlandım biraz enerji toparladım. sonra kulaklığımı çıkardım ve telefonuma bağladım. antrenman sırasında dinlediğim parçaları çalmaya başladım. Sonra Buca Hasanağa Bahçesinde antrenmanlarım sırasında rastladığım ve iyi koşam Hilmi Amcayı gördüm. Ben 10k dönüşünde dönmüştüm ve o daha yeni 10k doğru ilerliyordu. Bu bana çok iyi motivasyon sağladı. çünkü: Hilmi Amaca uzun zamandır koşuyordu antrenmanlarda ona yetişmem mümkün değildi. Antrenmanlarda benden hızlı koşması beni şaşırtıyor ve 65 yaşındaki bir amcanın beni yenmesi zoruma gidiyordu.
Bundan kendimce çok keyif aldım 5km boyunca hızımı artırmaya başladım İsmail Abi'yi göremiyordum artık. ama sıcaklık iyiden iyiye artmıştı yaklaşık olarak 32-32 dereceye dayanmıştı Asfaltın sıcaklığı güneşin karşımızda olması koşuyu tamamlamayı daha da güçleştiriyordu. 16.km'den sonra ise pilimin bittiğini anladım. Biraz yürüdüm sonra hızlandım tekrar yürüdüm ve hızlandım. Dizlerimin ağrıdığını hissettim. ayaklarım beni çekmiyordu. 3km daha bu şekilde koştum. Uzun binaların oraya gelince rüzgar esmeye başlamıştı ve bu çok hoştu tekrardan kendimi toparladım hızlandım.,hızlandım sonra yürüdüm 1,5km böyle devam ettim. Son 500 metre de ise yarışı tamamlayıp bize destek vermeye gelen arkadaşlar vardı onları görmek biraz daha iyi hissetmeme sebep oldu ayaklarım zonkluyordu tırnaklarım yerinden fırlayacaktı. Arkama baktım İsmail Abi'yi göremedim.
Son enerjimi de kullanarak finish'e geldim. Bitiş sürem 2saat 18dk idi.  Boynuma bir madalya geçirdiler. Ne olduğunu anlamadım, soluklanmak için biraz açıldım finishten. Nefesimi düzenledim. Çok yorulmuştum. İsmail Abi ise benden 1 kaç dakika sonra geldi finishe. O da bitkin görünüyordu. sonrasında söylediği üzere bu kadar sıcakta koşmaya alışkın olmadığını ve nemden çok etkilendiğini söylemişti.
21k tamamlamak beni inanılmaz mutlu etti. Bu zamana kadar koştuğum en uzun mesafeydi. Bu mutluluk ve gurur uzun zaman beni etkiledi ve bana motivasyon sağladı.

27 Ağustos 2018 Pazartesi

KOŞUNUN BANA KATTIKLARI

İşin içine disiplin ve istikrar girince koşmanın görüldüğü gibi olmadığı, bu sebeple yaptığım şeylerin benim için en  verimli ve sağlıklı olması gerektiğini öğrendim.

1-Beslenmenin önemini anladım:
Yediklerime dikkat etmeye başladım. Bir öğünde neler yenmesi gerektiğini sağlıklı olan ve gerekli olan gıdaların neler olduğunu öğrendim. Koşu yapmadan önce tamamen  günlük akışa göre beslenirken, koşudan önce ve koşudan sonra ne yemem gerektiğinin bilincine vardım. Ne zaman protein almam ne zaman karbonhidrat almam ne zaman diğer- vitaminleri ne kadar almam konusunda daha bilinçli oldum. Sıvı almanın önemini kavradım.

2-Anatomi hakkında  bilgilendim:
Koşarken bedenimde neler olduğunu, bedenimin buna nasıl tepki verdiğini öğrendim. Kalbin nasıl çalıştığını akciğerlerin görevlerini terlemenin ne kadar önemli olduğunu, eklemlerin ve kasların nasıl kuvvetlendiğini bunun yanında bedenimden maksimum nasıl faydalanmam gerektiğini, anatomik olarak zayıf yönlerimi öğrendim. Bu zayıflıklarını nasıl güçlü kılarım  bunun yöntemlerini araştırdım. Bedenimde barışık olmayı ve ona iyi davranılması gerektiğini kavradım. Kas ağrılarına nasıl başa çıkarım zihninde nasıl yön veririm mativasyonumu nasıl artırırım  bunları araştırdım.

3-Zinde kalmanın önemi: Koşu için sadece bacaklarımın güçlü olması gerektiği kanısındaydım ancak bunun böyle olmadığını, koşu için diğer kasların da gelişmesi gerektiğini ve aslında koşmanın bedenin tümünü etkilediği ve etkilendiğini öğrendim. Bu sebeple fitness ile ilgilenmeye başladım. Boy kilo fitness fit olmak zinde olmak
David Hume’un sözü “Eğer burada durup daha ileri gitmeyeceksek niçin bu noktaya kadar geldik

26 Ağustos 2018 Pazar

KOŞUYA NASIL BAŞLADIM.

Ortalama bir çocuk gibi ben de hareketliydim. Biraz daha hareketli olabilirim belki. Bu 80'li kuşağın sokaklarda mahallelerde boş arazilerde yaz-kış sabah-akşam demeden saatlerce ve onlarca  kollektif veya bireysel  oyunları  oynayarak büyümemizden kaynaklıydı.
Lise son sınıfa kadar bu hareketliliği devam etti. Video oyunları tv ve pcler olmasına rağmen. Üniversite hayatında ise spor ile aram açıldı.  Sosyal aktivitelere yoğunlaştım. Tiyatro, halk müziği, halk oyunları gibi. Bu dönemde bir kaç defa futbol(halı sahada), bir kaç defa sabah Koşusu ve yazları bir kaç gün denize girmekten  başka aktif spor yapmadım.
İş hayatına atılınca aktif spor yapmak istedim. 2 ay spor salonuna gittim ve ayda bir veya iki defa yürüyüş yapmaya başladım. Kemalpaşa İzmir'de  2 yıl kaldığım süre içerisinde  ise hafta sonları trekking yaptım. Bundan oldukça keyif  aldım.  Hareketsiz olmaktan nefret ediyordum her zaman.
Evlendikten sonra daha düzenli rutin hayatım olmaya başlayınca sabahları 20dk 30dk koşmaya çalıştım 1 ay kadar. Oğlumuz dünyaya gelince hayatımızın düzeni yeniden değişti. Bu, 2 yıl kadar devam etti. Sabah, koşmak fikri aklımdan bir türlü çıkmıyordu.  Oğlumun büyüyüp kreşe başladıkan sonra sabahları vaktim olmaya başladı.  Sabahları artık kalkıp 15-20dk evimizin yakınında bulunan halı saha içinde dönerek  hafif yürüyüş yapmaya başladım. Haftada 2-3 defa. Bundan çok keyif aldım. Ancak bu beni tatmin etmedi. İçimde daha çok koşmaya ve uzun süre koşmaya dair bir istek başladı. Sıradan günlük spor ayakkabılarımın bu isteğime cevap vermediğini anladım. Halı saha içinde dolap beygiri gibi dönüp durmank artık bana yetmiyordu.  Artık yeni koşu alanları ve yeni spor ayakkabıları arayışına girdim.  İlk koşu ayakkabımı 2018 martta dechatlon mağazasından aldım.
Buca'nın  Hasanağa Bahçesi'ndeki  koşu parkurunda sabahları 30dk-45dk koşmaya başladım.  Her koşu sonrasında mutlu oluyordum. Terlemekten nefes nefese ve kan-ter içinde kalmak bana inanılmaz haz veriyordu. Verilerime bakmadan(be telefon ne saat) sadece hislerim ile haftada 3 gün 4k-5k koşmaya başladım. Bir disiplinim yoktu veya amacım. Bildiğim tek şey vardı sabah koşmak ve sonrasında duş alıp kahvaltı hazırlayıp işe gitmek. Sabah koşusu yapmak, kendimi inanılmaz iyi hissetmeme, moralimin yüksek olmasına iş yerindeki gerginliğimin azalmasına ve insanlar ile daha samimi diyalog kurmama yardımcı oluyordu. 
Yaptığım bu koşuyu daha disiplinli hale getirmek için kuzenim İsmail Eren'den yardım aldım. Kendisi  beni koşuya disiplinli olarak bilinçli şekilde yapmamı sağladı ve bana profesyonel koşu ayakkabısı hediye etti.
Şimdi tutkulu bir koşucuyum. Sırada  yarı maratonlar, maratonlar ve ultra maratonlar  var.
Peki, neden mi koşuyorum? 
"hayatı daha iyi anlamak ve kendimle daha barışık olmak için" 

26 Ağustos 2017 Cumartesi

Limonata ve Yaşam Üzerine

Limonata ve rafadan yumurta

00:01 | 02 Haziran 2003
Çetin ALTAN
Bardak, görkemli ve uzunca bir bardaksa, yarım yerine bir limon sıkar, bir çorba kaşığı toz şekerini de, iki çorba kaşığı yaparsın...Bir limonata, dişleri donduracak kadar mı soğuk olmalıdır?Hayır, bardağın çevresine hafif bir buğu yalazlanması yapacak kadar soğuk olmalıdır.Ayrıca bardağın içine kalıp buz atılmalı mıdır?Hayır, gerekiyorsa bir tatlı kaşığı dövülmüş buz atılmalıdır.Yarım tekerlek bir limon dilimi, bardağın kıyısına mı takılmalıdır, yoksa içine mi konmalıdır?Bardağın kıyısına konduğu zaman, daha dekoratif olur; dileyen, limonun kokusunu daha keskin duymak isterse, bardağın kıyısına takılmış yarım dilimi bardağın içine atabilir.İyi bir limonata yapmaya bu kadarı yeter mi?Yetmez.Çentilmiş limon kabuğuyla bir sap taze naneyi de, önce limonatanın içinde kısa bir süre tutup, sonra hepsini süzmek gerekir.Böyle bir limonata ultra süper bir zenginlik sorunu mudur?Hayır, sadece bir yaşam sevgisiyle, bir yaşam zevki sorunudur.Bu, çok önemli midir?Bir kez gelinip, bir kez geçilen dünyayı, en sade koşullar içinde dahi, ıskalamamanın göstergesi olduğu için, çok önemlidir.Sabahları bir saat yürüdükten sonra, duş almak da öyledir.***Bir yumurtayı azıcık tuz, biber ve nohut büyüklüğünde tereyağı ile bir fincanda çırptıktan sonra, yumurta biçiminde ve yumurta büyüklüğünde, kapağı vidalı çelik bir kaba döküp, suda iki dakika kaynatmak da önemlidir.Yiyebileceğiniz en enfes rafadan yumurta, ancak böyle pişirilebilir.Yumurta biçiminde ve yumurta büyüklüğünde, kapağı vidalı çelik bir kabı nerede bulacağız?Hiçbir yerde bulamazsınız. Neden? Çünkü o kabın üretilmesi, genel istem mekanizmasıyla ilgilidir. Kimse yaşam zevkini, enfes bir rafadan yumurtaya kadar bile inceltmemişse, öyle bir kap bulunmaz. Bu da ultra süper bir zenginlik sorunu değil, bir yaşam sevgisi sorunudur.***Doğru dürüst bir limonata ve tadı unutulmayacak bir rafadan yumurta... Bir de sabahları bir saat yürüyüşle, bir duş...Bunları sen yapabiliyor musun?Hayır.Neden?Çünkü bunları bir tek kişi yapamaz. Özenler ve incelikler, ortak bir yaşam kültüründen, kişilerin yaşamına kadar uzanmıyorsa; limonata yapmaya kalktığın zaman, önce evde limon bulamazsın. Limonu almak için dışarı çıktığın zaman da, zaten limonata içme isteğin küllenmiş olur. Dişini sıktın, limonu alıp geldin. Kör bıçak, limonu doğru dürüst kesmez. Buzdolabına su konulması unutulmuştur. Yahut dolap tam o sırada söndürülmüştür. Yahut limon sıkacağını komşu almıştır. Zaten nane de yoktur. Çay süzgeci yıkanmamıştır. Görkemli uzun bardak bir gün önce kırılmıştı. Ama limonata yerine, soğuk maden suyu vardır... Ve yeni icatlar çıkarmak da, insan üzmekten başka hiçbir işe yaramaz...Bardağı hafif buğulu, kıyısına yarım limon dilimi takılmış, içinde bir tatlı kaşığı çıngıltılı buz kırığı, azıcık limon kabuğuyla, taze nane kokan, limonatayı içemezsin. Yerine maden suyu içersin.***Dışarıda çırpıldıktan sonra, özel çelik kapta, tıpkı hiç kırılmamış yumurta gibi pişirilen rafadan yumurtayı ise asla yiyemezsin.Sabah yürüyüşleri de ortakça benimsenen bir alışkanlık değildir.Bazen yürürsün, bazen yürümezsin.Hele, masası normal bir pingpong masasının dörtte bir büyüklüğünde olmasına karşın; raketleri özel yapıldığı için, topu ancak o küçük masa kadar fırlatan Japon pingpongunu kesin oynayamazsın. Çünkü ya biri raketi kırmış; ya masayı, bir başkası, ütü masası yapmıştır.***Yaşam sevgisi bir kültürdür. Tıpkı çiçek sevgisi, tıpkı müzik sevgisi, tıpkı yüzme sevgisi gibi...Bu sevgi ya vardır, ya yoktur.Böyle bir sevgi pekişmemişse; orada insanlar, ne yaratıcı bir yaşama, ne sağlıklı bir aşka, ne keyifli bir yücelmeye fazla kulaç atamazlar...Kafası yarım kesik bir horoz gibi, çırpınır, bunalır, önüne geleni suçlar; ne istediğini, ne aradığını, daha doğrusu ne halt edeceğini bir türlü tam kestiremez ve kendilerini de, canım yaşamı da ziyan zebil ede ede, sönüp giderler.Yaşam sevgisi; enerjinin, yaşam zevkini kuşaklar boyu ortaklaşa yoğurmasından oluşur.Enerji yoksa, orada sadece kurnazlık vardır. Kurnazlık da, yaşam sevgisiyle yaşam zevkinin en amansız cellatıdır.———————-Not: 19 yıl önce yazılmış bir yazı... "Güneş"ten... c.altan@prizma.net.tr Yaşamında hiç limonata içmemiş biri, limonatayı çok pahalı bir serinletici sanabilir. Oysa çok ucuz bir serinleticidir. Bir bardak suya bir çorba kaşığı toz şekeri döküp, iyice karıştırdıktan sonra, üstüne doğru dürüst sıkılıp çay süzgecinden geçirilmiş, yarım limon suyu eklersin... Ve hepsini karıştırırsın.0