27 Haziran 2016 Pazartesi

"Biraz Olsun" dediklerimiz

Hikaye

Senin dudakların pembe 
Ellerin beyaz, 
Al tut ellerimi bebek 
Tut biraz! 

Benim doğduğum köylerde 
Ceviz ağaçları yoktu, 
Ben bu yüzden serinliğe hasretim 
Okşa biraz! 

Benim doğduğum köylerde 
Buğday tarlaları yoktu, 
Dağıt saçlarını bebek 
Savur biraz! 

Benim doğduğum köyleri 
Akşamları eşkıyalar basardı. 
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem 
Konuş biraz! 

Benim doğduğum köylerde 
Şimal rüzgarları eserdi, 
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır 
Öp biraz! 

Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin! 
Benim doğduğum köyler de güzeldi, 
Sen de anlat doğduğun yerleri, 
Anlat biraz!

Cahit Külebi

Kaynak: http://www.siirdefteri.com/?sayfa=sair&sair_id=53&sair=Cahit%20Külebi


1995 Yılında Cahit KULEBİ "Hikaye" şiirinin hikayesini şöyle anlatır. 
"Şiir benim daima kafamda uzun süre içinde yaşayarak oluşur. Ama Hikaye şiirim birdenbire yazılmıştır. Anadolu'da bir yerdeyiz. Okul eve yakın, bitişik. Eşim Süreyya bir çocuk doğurdu, Ali denen çocuğu. Süreyya okuldan gelir terli terli emzirirdi Ali'yi. Yoksulduk, parasızdık. Süreyyayla bir konuda tartıştık. Sonra o okula dersine gitti. Tarih öğretmeniydi. Ben okuldan bazı belgeleri temize çekmek için getirdiğim ödünç daktiloyla oturdum bu şiiri yazdım. Öyle daktiloya takılı kalmış.

*
Hep aslında sahip olduğum şeye "değilim", olan şeye "yoktur" diye yazmışım aslında. Benim doğduğum köyler Türkiye'nin en güzel ceviz ağaçlarını olduğu yerdi, ceviz tarlaları içinde doğdum desem yeridir. Gülmesini de bilen insanların arasında yaşadım.

Ama gerçekten de dudaklarım hep çatlak çatlaktır. Hep krem almışımdır ömrüm boyunca!"

17 Haziran 2016 Cuma

Sokaklarda Mızıka Çalma Çocuk & Kız Çocuğu

Boynuna o yeşil fuları sarma çocuk 
Gece trenlerine binme kaybolursun, 
Sokaklarda mızıka çalma çocuk, vurulursun. 

Korkusu kalmış içimizde terkedilmiş çocukların, 
Yitik yüzlü fotoğraflar duruyor siyah-beyaz. 
Kırık bir vazo masanın ortasında, 
Yıkık dökük odada, 
Susuz ve çiçeksiz.

Tasını tarağını toplayıp gidiyor gökyüzü tepemizden, 
Korkusunu bırakıyor içimize, 
Karanlığını. 
Yalnızlık gibi bir şey düşüveriyor yüreğimizden, 
Korkusu kalıyor içimizde, 
Susuzluğu.. 
Ne vakit kalırsa insan korkusuyla bir başına 
Ve yalnızlığı çığ gibi büyüyorsa, 
Sabahları erken kalkmalı daima, 
Tıraş olmalı, 
Saçını sakalını taramalı 
Ve en güzel giysilerle çıkmalı sokağa 
Ki gün doğmuyorsa bir daha 
Ve inancın kefesi bundan yanaysa 
Ve artık ölümse korkunun soğuk adı, 
Düşüvermişse yüreğimize, 
Yapacak bir şey kalmamıştır, 
Mutluluk adına.

Attila İlhan


KIZ ÇOCUĞU

Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.
Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.

Nazım Hikmet Ran

Büyük Usta Attila İlhan (Kaptan)

Karşıyaka Belediyesi tarafından bu yıl(15.06.2016) ikinci kez düzenlenen Attila İlhan Şiir Yarışması, şairin 91. doğum yıl dönümünde, muhteşem bir gala ile son buldu. Usta şairin anısını yaşatmak ve edebiyat dünyasına yeni yetenekler kazandırmak amacıyla düzenlenen yarışmanın ödül törenine, edebiyat ve sinema dünyasının önemli isimleri katıldı. 
Yarışmanın jüri üyeliklerini ünlü şairler; Ataol Behramoğlu, Hüseyin Yurttaş, Tuğrul Keskin, Ünal Ersözlü ve Hidayet Karakuş yaptı.

Sunay Akın'ın muhteşem sunumuyla unutulmaz bir akşam yaşadım.






Sevdiğim Şiirlerinden Seçmeler:

Pia
ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam
içlenip buzlu bir kadeh gibi
buğulanıp buğulanıp durmasam
ne olur sabaha karşı rıhtımda
çocuklar pia'yı görseler
bana haber salsalar bilsem
içimi büsbütün yıldız basar
bir hançer gibi çıkıp giderdim

ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
singapur yolunda demeseler
bana bunu yapmasalar yorgunum
üstelik parasızım pasaportsuzum
ne olur sabaha karşı rıhtımda
seslendiğini duysam pia'nın
sırtında yoksul bir yağmurluk
çocuk gözleri büyük büyük
üşümüş ürpermiş soluk
ellerini tutabilsem pia'nın
ölsem eksiksiz ölürdüm.



ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ

gözlerin gözlerime değince
felâketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felâketim olurdu ağlardım


ne vakit maçka'dan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgâr aklımı alırdı
sessizce bir cıgara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felâketim olurdu ağlardım


akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felâketim olurdu ağlardım




BEN SANA MECBURUM 

Ben sana mecburum bilemezsin 
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum 
Büyüdükçe büyüyor gözlerin 
Ben sana mecburum bilemezsin 
İçimi seninle ısıtıyorum. 

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor 
Bu şehir o eski İstanbul mudur 
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor 
Sokak lambaları birden yanıyor 
Kaldırımlarda yağmur kokusu 
Ben sana mecburum sen yoksun. 

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur 
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur 
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan 
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu 
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından 
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman 
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu 

Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor 
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor 
Durup köşe başında deliksiz dinlesem 
Sana kullanılmamış bir gök getirsem 
Haftalar ellerimde ufalanıyor 
Ne yapsam  ne tutsam nereye gitsem 
Ben sana mecburum sen yoksun. 

Belki haziran  da mavi benekli çocuksun 
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor 
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden 
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun 
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor 
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin 
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor 

Ne vakit bir yaşamak düşünsem 
Bu kurtlar sofrasında belki zor 
Ayıpsız   fakat ellerimizi kirletmeden 
Ne vakit bir yaşamak düşünsem 
Sus deyip adınla başlıyorum 
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin 
Hayır başka türlü olmayacak 
Ben sana mecburum bilemezsin.