27 Haziran 2016 Pazartesi

"Biraz Olsun" dediklerimiz

Hikaye

Senin dudakların pembe 
Ellerin beyaz, 
Al tut ellerimi bebek 
Tut biraz! 

Benim doğduğum köylerde 
Ceviz ağaçları yoktu, 
Ben bu yüzden serinliğe hasretim 
Okşa biraz! 

Benim doğduğum köylerde 
Buğday tarlaları yoktu, 
Dağıt saçlarını bebek 
Savur biraz! 

Benim doğduğum köyleri 
Akşamları eşkıyalar basardı. 
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem 
Konuş biraz! 

Benim doğduğum köylerde 
Şimal rüzgarları eserdi, 
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır 
Öp biraz! 

Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin! 
Benim doğduğum köyler de güzeldi, 
Sen de anlat doğduğun yerleri, 
Anlat biraz!

Cahit Külebi

Kaynak: http://www.siirdefteri.com/?sayfa=sair&sair_id=53&sair=Cahit%20Külebi


1995 Yılında Cahit KULEBİ "Hikaye" şiirinin hikayesini şöyle anlatır. 
"Şiir benim daima kafamda uzun süre içinde yaşayarak oluşur. Ama Hikaye şiirim birdenbire yazılmıştır. Anadolu'da bir yerdeyiz. Okul eve yakın, bitişik. Eşim Süreyya bir çocuk doğurdu, Ali denen çocuğu. Süreyya okuldan gelir terli terli emzirirdi Ali'yi. Yoksulduk, parasızdık. Süreyyayla bir konuda tartıştık. Sonra o okula dersine gitti. Tarih öğretmeniydi. Ben okuldan bazı belgeleri temize çekmek için getirdiğim ödünç daktiloyla oturdum bu şiiri yazdım. Öyle daktiloya takılı kalmış.

*
Hep aslında sahip olduğum şeye "değilim", olan şeye "yoktur" diye yazmışım aslında. Benim doğduğum köyler Türkiye'nin en güzel ceviz ağaçlarını olduğu yerdi, ceviz tarlaları içinde doğdum desem yeridir. Gülmesini de bilen insanların arasında yaşadım.

Ama gerçekten de dudaklarım hep çatlak çatlaktır. Hep krem almışımdır ömrüm boyunca!"

17 Haziran 2016 Cuma

Sokaklarda Mızıka Çalma Çocuk & Kız Çocuğu

Boynuna o yeşil fuları sarma çocuk 
Gece trenlerine binme kaybolursun, 
Sokaklarda mızıka çalma çocuk, vurulursun. 

Korkusu kalmış içimizde terkedilmiş çocukların, 
Yitik yüzlü fotoğraflar duruyor siyah-beyaz. 
Kırık bir vazo masanın ortasında, 
Yıkık dökük odada, 
Susuz ve çiçeksiz.

Tasını tarağını toplayıp gidiyor gökyüzü tepemizden, 
Korkusunu bırakıyor içimize, 
Karanlığını. 
Yalnızlık gibi bir şey düşüveriyor yüreğimizden, 
Korkusu kalıyor içimizde, 
Susuzluğu.. 
Ne vakit kalırsa insan korkusuyla bir başına 
Ve yalnızlığı çığ gibi büyüyorsa, 
Sabahları erken kalkmalı daima, 
Tıraş olmalı, 
Saçını sakalını taramalı 
Ve en güzel giysilerle çıkmalı sokağa 
Ki gün doğmuyorsa bir daha 
Ve inancın kefesi bundan yanaysa 
Ve artık ölümse korkunun soğuk adı, 
Düşüvermişse yüreğimize, 
Yapacak bir şey kalmamıştır, 
Mutluluk adına.

Attila İlhan


KIZ ÇOCUĞU

Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.
Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.

Nazım Hikmet Ran

Büyük Usta Attila İlhan (Kaptan)

Karşıyaka Belediyesi tarafından bu yıl(15.06.2016) ikinci kez düzenlenen Attila İlhan Şiir Yarışması, şairin 91. doğum yıl dönümünde, muhteşem bir gala ile son buldu. Usta şairin anısını yaşatmak ve edebiyat dünyasına yeni yetenekler kazandırmak amacıyla düzenlenen yarışmanın ödül törenine, edebiyat ve sinema dünyasının önemli isimleri katıldı. 
Yarışmanın jüri üyeliklerini ünlü şairler; Ataol Behramoğlu, Hüseyin Yurttaş, Tuğrul Keskin, Ünal Ersözlü ve Hidayet Karakuş yaptı.

Sunay Akın'ın muhteşem sunumuyla unutulmaz bir akşam yaşadım.






Sevdiğim Şiirlerinden Seçmeler:

Pia
ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam
içlenip buzlu bir kadeh gibi
buğulanıp buğulanıp durmasam
ne olur sabaha karşı rıhtımda
çocuklar pia'yı görseler
bana haber salsalar bilsem
içimi büsbütün yıldız basar
bir hançer gibi çıkıp giderdim

ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
singapur yolunda demeseler
bana bunu yapmasalar yorgunum
üstelik parasızım pasaportsuzum
ne olur sabaha karşı rıhtımda
seslendiğini duysam pia'nın
sırtında yoksul bir yağmurluk
çocuk gözleri büyük büyük
üşümüş ürpermiş soluk
ellerini tutabilsem pia'nın
ölsem eksiksiz ölürdüm.



ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ

gözlerin gözlerime değince
felâketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felâketim olurdu ağlardım


ne vakit maçka'dan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgâr aklımı alırdı
sessizce bir cıgara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felâketim olurdu ağlardım


akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felâketim olurdu ağlardım




BEN SANA MECBURUM 

Ben sana mecburum bilemezsin 
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum 
Büyüdükçe büyüyor gözlerin 
Ben sana mecburum bilemezsin 
İçimi seninle ısıtıyorum. 

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor 
Bu şehir o eski İstanbul mudur 
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor 
Sokak lambaları birden yanıyor 
Kaldırımlarda yağmur kokusu 
Ben sana mecburum sen yoksun. 

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur 
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur 
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan 
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu 
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından 
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman 
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu 

Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor 
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor 
Durup köşe başında deliksiz dinlesem 
Sana kullanılmamış bir gök getirsem 
Haftalar ellerimde ufalanıyor 
Ne yapsam  ne tutsam nereye gitsem 
Ben sana mecburum sen yoksun. 

Belki haziran  da mavi benekli çocuksun 
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor 
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden 
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun 
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor 
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin 
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor 

Ne vakit bir yaşamak düşünsem 
Bu kurtlar sofrasında belki zor 
Ayıpsız   fakat ellerimizi kirletmeden 
Ne vakit bir yaşamak düşünsem 
Sus deyip adınla başlıyorum 
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin 
Hayır başka türlü olmayacak 
Ben sana mecburum bilemezsin. 

28 Mayıs 2016 Cumartesi

Karşıyakalı Olmak Ayrıcalık (kafsinkaf)

“Nerelisin?” sorusunun yanıtı, göğsünü gere gere “Karşıyakalıyım”. Hâlbuki İzmir’i seviyorlar. Ama Karşıyaka’ya daha bir başka düşkünler. Karşıyaka’nın da, Karşıyakalının da, seveni kadar sevmeyeni elbette var. Kimi bir ilçeye, bir semte bu kadar sahip çıkılmasını anlamıyor; kimi de bu kadar böbürlenilmesini.

Aslında bir yeri bu kadar sevmekte ne kötülük olabilir ki? Bu sevgi şovenizme dönüşmediğinde, yeni gelenleri düşman belletmediğinde, “Buralar da çok bozuldu” dedirtmediğinde; “semtçilik” iyi bile gelebilir. Bu yazıyı bu niyetlerle okuyun ve Karşıyaka’nın tadını çıkarın.

Kaynak : www.listelist.com
1. “İzmirli misin?” “Hayır Karşıyakalıyım”


​Bu cevap aşırı havalı gelmesin, sizi ürkütmesin. Karşıyakalılar elbette kendilerini İzmirli olarak da görürler. Ama ninelerinden dedelerinden kalma “Ben bugün İzmir’e geçeyim” cümlesi ister istemez akıllarındadır.

Şimdi, evvel zaman içinde Karşıyaka’nın daha bir sayfiye yeri olduğunu, körfezin diğer yakasındaki Konak’ın, Kemeraltı’nın “şehir” sayıldığını hatırlayın ve “Karşıyakalıyım” diyenlere kızmayın. Onlarınki hafif bir gurur ve geçmişe hürmettir biraz da.
2. “Kutsal Topraklara Hoşgeldiniz”


​Şu anda tatlı birer anıya dönüşse de geçmişte Karşıyakalıları semte girerken gururlandıran iki detayı hatırlamak lazım. Bunlardan ilki “Kutsal topraklara hoş geldiniz” yazılı KSK bayrağı. Bu fikrin babası 15 Eylül 2007’de geçirdiği bir trafik kazasında vefat eden KSK’li basketbol adamı, Marcus lakaplı Burak Ural’dı.

Semtin diğer hoşluğu ise “Şehir güzel, kızlar güzel, jantlar neden güzel olmasın?” yazılı billboard. Altınyol’dan Karşıyaka’ya dönenler yıllarca bu tabelaya müstehzi müstehzi gülümsedi.
3. İzmir’in Mesire Yeri


​Karşıyaka’da yerleşim Yamanlar Dağı’ndaki bulgularla M.Ö. 6000’lere dek götürülse de, burası aslında yakın geçmişte meyve bahçeleri ve deniz kenarına kadar inen ormanlarıyla mesire ve eğlence yeriydi. 18. yüzyılın sonuna kadar buraya yolu düşen seyyahlar, yeşilin ve mavinin buluştuğu Cordelio denilen bu sahilden bahsediyordu.
4. Arslan Yürekli’nin Cordelio’su, Çaka Bey’in Karşıyaka’sı


​Semtin mevcut ismi ve eski ismi Cordelio hakkında hikâyeler eksik olmadı. 13. yüzyıl Bizans kaynaklarında bölgede ‘Kordeleon’ adlı bir yerleşimin olduğu rivayet edildi. Cordelio’nun Richard Coeur de Lion‘dan, nam-ı diğer Arslan Yürekli Richard’dan geldiği bile söylendi. Yine aynı rivayete göre Richard’ın şövalyeleri, III. Haçlı Seferi sırasında geçtikleri Karşıyaka’ya bu adı vermişti.

Semtin bugünkü ismini alışı ise taaa 1080’lere, Çaka Bey dönemine dayanıyor. O zamandan beri buraya “Karşı-yaka” denildiği, iddialar arasındaydı.
5. Körfezin İki Yakası Bir Araya Geliyor


​Karşıyaka 1865’te açılan İzmir-Menemen demiryoluna ve 1884’te kurulan Hamidiye Vapur Şirketi’nin Karşıyaka seferlerine çok şey borçluydu. Bu sayede körfezin iki yakası bir araya geldi.

Artık semt sadece meyve, sebze bahçelerinden ibaret değildi. Levantenler ve yabancı tüccarlar o yıllarda sahilde görkemli yalılar inşa etmeye başlamıştı.
6. “Koşuuun AVM’siz Çarşısı Var!”


​Karşıyaka o yalıların çoğuna sahip çıkamadı ama çarşısına da pek el değdirtmedi. Buradaki AVM’siz çarşıda halen irili ufaklı mağazalar, kafeler ve restoranlar yer alıyor.

İskeleden eski Karşıyaka Tren İstasyonu’na kadar uzanan trafiğe kapalı çarşı, semtin adeta kalbi. Bir zamanlar, tantanları çın çın öten istasyon yakın zamanda yerini İzban’a bırakmış olsa da, belediye bandosunun Cuma mesai bitiminde çaldığı marşlar ve popüler şarkılar Karşıyakalıların kulaklarında.
7. Semtin Lezzet Durakları


​Semtin çarşısı özellikle yeme içme konusunda epey iddialı. Koklayarak bulabileceğiniz dönerci, midyeci, söğüşçü, kokoreççi ve turşucular tok karınların bile iştahını kabartıyor. Yazın dondurması, kışın baklavası ile ‘Ağam’ da üzerine cila çekiyor.

Buranın lezzetleri sadece bunlarla sınırlı değil. İzmir’in en güzel kumrucuları, kumpircileri ‘Şevki’ ve ‘Ömür’, Karşıyaka’nın popüler yerlerinden Bostanlı’da bulunuyor. Siz çorba söyleyince yanına kaşarlı pideleri diziveren ‘Doyuran’ı, çeşit çeşit dondurmasıyla ünlü ‘Edem’i de burada.
8. Biz Faytona Ne Zaman Bindik En Son, Ne Zaman?


​Karşıyaka, İzmir’in nev-i şahsına münhasır adetlerinden elbette nasiplenmiş. Mesela sahildeki süslü faytonlar, sanki geçmişten göz kırpıyor gibi. Yaz akşamları Bostanlı’ya kadar bu faytonlarla tıngır mıngır gidebilir; bir sünnette, düğünde konvoyun başını bu faytonlarla çekebilirsiniz.
9. Afiyetle Yiyin!


​İzmirli olmayanlara bir tuhaf gelebilir. Buraların dili başkadır. Burada birileri size kat kat ince hamuruyla fırından yeni çıkmış boyoz, tazecik gevrek (simit), kıpkırmızı domatlar (domates) sunarsa şaşırmayın. Maçlarda, konserlerde avucunuza çiğdem (ayçekirdeği) dökerlerse de bocalamayın, afiyetle çitleyin.
10. Karşıyakalı ‘Tepeli Pelikan’!


​Geçmiş yıllardaki belediye başkanlarının azizliğine uğrayıp trafik ışıklarından “Geçiniz, beeaakleyiniz” tarzı sesler yükselen semtin acayiplikleri bundan ibaret değil.

2010’da Gediz Deltası’nda gözlenen kuş türü sayısı 268’i bulunca eski Belediye Başkanı Cevat Durak; 12 ay boyunca Karşıyaka’da görülen ve nesli tükenmekte olan ‘tepeli pelikanlar’ı semtin maskotu olarak sundu. Üstelik bu pelikanlara yeşil-kırmızı atkılar takıldı, pelikanlar evlendirildi ve muhtelif yerlere törenle heykelleri dikildi.
11. Çimlerden Şık Balıkçılara; Gece Hayatı


Buranın günbatımı ve gece hayatı hep keyifli. Bir zamanlar Karşıyaka sahilinde gazinolar ve çay bahçeleri yer alıyordu. Bostanlı’da kısa süre öncesine dek kalamar ve midye keyfi yapabileceğiniz, iki tek atabileceğiniz sağlı sollu tekneleriyle ‘Churchill’ vardı.

Şimdi ise onların yerini Karşıyaka ve Bostanlı’daki enva-i çeşit meyhane, balıkçı ve barlar aldı. Yani burası hâlâ sefa düşkünlerinin mekânı. Üstelik ille de bir yerde oturmak zorunda değilsin. Biranı ve çiğdemini kap, sırtını palmiyelere daya gitsin!
12. Bospa Bir Dünya Markası


​Karşıyaka’da alışveriş sadece çarşıyla sınırlı değil. Nergiz’de, Şemikler’de, Alaybey’de kurulan semt pazarlarının şanını bugün sadece Bostanlı’da kurulan pazar yürütse de Bospa neredeyse bir marka artık. Her şeyin en tazesi de orada en modası da. Zaten Bospa ismi de kıyafetlere bastırılan markadan geliyor.
13. Konserlerde İğne Atsan Yere Düşmez


​Burası elbette kültür ve sanat aktivitelerinin de adresi. Karşıyaka Ziya Gökalp Kültür Merkezi, Karşıyaka Opera ve Tiyatro Sahnesi, Bostanlı Açık Hava Tiyatrosu ve Rekreasyon Alanı ile her daim söyleşilerin, oyunların, gösterilerin ve konserlerin merkezi.

Geçmişte, özellikle neredeyse bir haftaya yayılan 9 Eylül festivallerinde, Bostanlı’daki Rekreasyon Alanı’na iğne atsan yere düşmezdi. Kolay mıydı öyle sevdiğin sanatçıları çimlere yayılıp bedava dinlemek?
14. Atatürk’ün Hayatında Özel Bir Yeri Var


​Karşıyaka’nın Mustafa Kemal Atatürk için de önemi büyük. Annesi Zübeyde Hanım, oğlunun evleneceği haberini alınca İzmir’e gelmiş ve son günlerini gelini Latife Hanım’ın Karşıyaka’daki evinde geçirmiş. Vefatından sonra da Karşıyaka’ya gömülmüş.

Uşakizade’lere ait bu köşk bugün restore edilmiş durumda. ‘Latife Hanım Köşkü Anı Evi’ ismiyle ziyarete açılan köşkte Atatürk’ün, Latife Hanım’ın ve Zübeyde Hanım’ın balmumu heykelleri ve onlara ait özel eşyalar sergileniyor.
15. Kaf Kaf Kaf Sin Sin Sin Kaf Sin Kaf Sin Kaf!


​1 Kasım 1912’de Kadızade Zühtü Işıl’ın birkaç arkadaşıyla kurduğu Karşıyaka Spor Kulübü (KSK), buranın en önemli simgeleri arasında yer alıyor. Bu nedenle de doğum günlerinde, yılbaşlarında, nikâhlarda ve düğünlerde ‘Kaf Sin Kaf‘ (kulübün adının Arapça harflerle kısaltması) çekmek, çektirmek burada farzdır.

Sporla ilgisi olsun olmasın Karşıyaka’da herkes en az bir KSK maçı izlemiştir. Futbol, basketbol, voleybol, masa tenisi, yelken ve dövüş branşlarında da boy gösteren Kaf Sin Kaf ie Göztepe arasındaki ezeli rekabet de herkes tarafından bilinir. Yeşil-kırmızılı takımın maçlarında coşku, bol tezahürat ve hatta kavga eksik olmaz.
16. 35 Buçuk Karşıyaka


​Yıllardır plakalarını ve formalarını 35 ½ ibaresiyle süsleyen, yeşil kırmızı atkılarına buçukları dokuyan Karşıyakalılar, 8 Kasım 2006’da Karşıyaka-Galatasaray maçında geleneklerini bozup “Biz İzmirliyiz, İzmir’in takımıyız” “İzmirliyiz, Karşıyakalıyız, 35.5’i kaldırıyoruz” diye pankartlar açtığında, pek çok dedikodu üretildi.

Ama 100. yıl kutlamalarında yine heyecan doruktaydı. Taraftarlar nefeslerini tuttu ve kulübün kuruluşunun 100. yılı 2012’yi temsilen saat 20.12’yi bekledi. İşaret fişeği saat 20.12’de atılınca yaklaşık 7 bin meşale ve havai fişek gösterileriyle 100. yıl coşkusu yaşandı.
17. Pekkan Da Polemikte


​Buçuk muhabbeti ve Karşıyakalıların kendilerine Karşıyakalı demesi süper star Ajda Pekkan’ın bile dikkatini çekmişti.

26 Temmuz 2009’daki Babylon Alaçatı konserinde, İzmir’de yaşanan Karşıyaka ve İzmir ayrımından söz eden sanatçı “İstanbul’da yaşayanlar olarak bizlere sorulduğu zaman ayrım yapmadan İstanbulluyuz diyoruz. Siz neden Karşıyakalıyız veya İzmirliyiz diyorsunuz? Bir kentin ikiye bölünmesi bana çok mantıklı gelmiyor” diyerek polemikten geri kalmayacaktı.
18. Sporcunun Dostu Pembe Flamingo


​Semt sadece sporu futbolla sınırlamamış. Bostanlı’dan Sasalı’ya uzanan 18 kilometrelik bisiklet yolunun sonunda pembe flamingolar göreceksiniz desek daha hızlı pedal çevirmez miydiniz?

Atakent’teki, Demirköprü’deki, Bostanlı’daki, Şemikler’deki irili ufaklı spor kompleksleri enerjinizi atmaya yardımcı olur mu? Mini golf, tenis, futbol, basketbol, voleybol? Bunlar da olmadıysa Yelken Kulüp’te yelken? Ee, haydi seçin birini!
19. Ne Yaman Şeysin Karşıyakalı


​Karşıyaka bu kadar güzel, bu kadar yaşanılası olunca pek çok şarkıya da ilham verdi kuşkusuz. Bunlardan en eskisi Mahmure Handan Hanım’ın yorumuyla bilinen “İpek siyah mantolu / beyaz beyaz yakalı / kalbim kalbim çarpıyor / sana sana bakalı / hem cakalısın biraz da fiyakalı / ne yaman şeysin ne güzel şeysin…” sözleriyle gönül okşayan ‘Karşıyakalı‘ adlı şarkıydı.

Elbette adettendi, nesiller boyunca çalınıp söylenecek, göz süzülüp gerdan kırılacak, hatta Nurhan Damcıoğlu tarafından kanto versiyonu bile söylenecekti.
20. Kimi Selam Gönderdi, Kimi Kadeh Kaldırdı


​Lavtacı Hristo, bestesinde “Karşıyaka’da İzmir’in gülü / Seyran ediyor elinde mülü …” dizeleriyle sevdiğine selam gönderirken; semt, geçmiş yıllardan günümüze pek çok sanatçının kalbini fethetti.

Mesela Palet Restoran’daki piyanist Aziz Özen “Karşıyaka, Karşıyaka / imbat eser kollarında / şu İzmir’in şansına bak / Karşıyaka kollarında” derken burayı yere göğe sığdıramadı. Sezen Aksu ise “…Kadehimi vurdum Karşıyaka’ya / Efeler kalktı şerefe…” diyerek kadeh kaldırdı.
21. Karşıyakalıların Kaleminden Neler Dökülür, Neler?


​Attilâ İlhan; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edildiği haberini radyodan duyup Karşıyaka’dan İzmir’e geçtiği vapurda başladı ‘Mahur Beste’sine.

Salah Birsel çocukluğunu ve gençliğini burada geçirdi. Hatta burayı öyle sevdi ki vefatından sonra adı burada bir sokağa verildi. Gazeteci yazar Yaşar Aksoy, “Her doğma büyüme Karşıyakalı, biraz farkla birbirinin aynıdır” diyerek söze başladı.

Televizyoncu Murat Birsel eşi Gülse Birsel ise; “Karşıyaka’nın içinden adamı alırsın da, adamın içinden Karşıyaka’yı alamazsın!” serzenişiyle bitirdi ‘Karşıyaka Havası’ yazısını.
22. Direne Direne Kazandılar!


​1992’de, Karşıyaka sahildeki palmiyelerin henüz insan boyunu aşmamışken yerlerinden sökülmesi gündeme gelince, semt sıkı bir direnişe imza attı. Yürüyüş yapıldı, pankart açıldı, sloganlar atıldı.

Hatta eski belediye başkanlarından Cihan Türsen o günleri yıllar sonra, 2013’te kendi Facebook hesabında andı ve Gezi Parkı Direnişi’ne selam gönderdi. Karşıyaka’nın direnişi de kazanımla sonuçlandı. O palmiyeler bugün halen Karşıyaka sahilinin güzelliklerinden biri olarak göğe yükseliyor.
23. Foça Var Daha Ne Olsun?


​Cuma mesai bitimi hangi semtten metroya atlayıp, neredeyse bir saatte denize, kumsala, güneşe, rakıya, rokaya, balığa kavuşabilirsiniz? Eski taş evleri, kalamarı, midyesi, taze deniz mahsulleri ile Foça Karşıyakalıların ikinci adresi, arka bahçesi gibidir

Kedisi, delisi ve rüzgârıyla meşhur Foça’ya, hafta sonu kaçamağı yaparsınız, yıllık izinden yemeden tazelenip dönersiniz. O hafta daha mutlusunuzdur. Pardon, siz Karşıyakalılar zaten mutlusunuzdur!
Kaynak: www.listelist.com

25 Nisan 2016 Pazartesi

ÖLÜMSÜZ AĞAÇ ZEYTİN: KUTSAL TÖREN (DERLEME)

ÖLÜMSÜZ AĞAÇ ZEYTİN: KUTSAL TÖREN (DERLEME)

Bugün Batı dillerinin tamamında değişik söyleyişleri olan  ‘oil’ kelimesi, eski Yunanca’da zeytin ağacı anlamına gelen “eleia kelimesinden türemiştir. Zeytin yetiştiriciliğinin ilk insanlarla birlikte başladığı kabul edilmekte ve “zeytin bütün ağaçların ilkidir” denilmektedir. Zeytinin insanlık tarihindeki önemine tüm kutsal kitaplarda, yaratılış ve kuruluş efsanelerinde yer verilmektedir. Klasik mitolojide her tanrıya belirli bir ağaç atfedilir ve bu atıflar incelendiğinde her zaman anlam yüklü oldukları ve ona karşılık gelen ağacın tanrının kimliği ile yakın ilişkili olduğu görülür. Bu konuda “DENDROLOJİ” (ağaçlar bilgisi) incelemek gereklidir. En önemli karşılıklar aşağıda listelenmiştir.
                 
 
Zeytin bütün ağaçların ilkidir…
“Olea prima omnium arborum est..”
 
Efsaneye göre Havva ile birlikte yasak meyveyi yiyerek cennetten kovulan Adem, 930 yaşındayken öleceğini hisseder ve Tanrı’dan kendisini ve tüm insanlığı bağışlamasını dilemeye karar verir. Bu konuda oğlu Şit’i (ŞİT: Kuran’da ismi geçmeyen peygamberlerden biridir. Adem’den sonra dünyaya gönderilen ikinci, dünyada doğan ilk peygamberdir. Yahudi, Hristiyan ve İslam inancına göre Adem peygamberin üçüncü oğludur. Kabil’in Habil’i öldürmesinden 5 yıl sonra doğmuştur. Diğer kardeşlerinin aksine Şit ikiz olarak değil, tek başına doğmuştur. Şit'in bir ismi de Şis'tir. Şis, İbranice Allah’ın hibesi anlamına gelmektedir.) görevlendirir ve onu cennet bahçesine gönderir. Bahçenin bekçiliğini yapan melek Şit’in duası üzerine İyi Kötü Ağacı'ndan aldığı üç tohumu ona verir ve babasını gömmeden önce tohumları onun ağzına koyması gerektiğini söyler. Adem kısa bir süre sonra ölür ve Tabor Dağı (Tabor Dağı: İsrail'in kuzeyinde, eskiden Galile olarak anılan ülkede yer alan bir dağ) yakınındaki Hebron Vadisi’ne gömülür. Adem’in gömüldüğü yerde yeşeren üç ağaç zeytin, sedir ve servi’dir. Tanrı ve insan arasında barış sağlanmıştır. Zeytin ağacının yetiştirilmesi ve bakımı oldukça zordur. Ama zeytin ağacı, insanoğlunun bu                                  Tobor Dağı
emeğinin karşılığını cömertliğiyle öder.
 
 
Eski Ahit
(Hıristiyanlıkta Eski Antlaşma veya Eski Ahit olarak adlandırılan dini kitap.)
 
"Refahın ve bolluğun sembolü zeytin."
 
Eski Ahit'e göre zeytin, refahın ve bolluğun sembolüdür ve yalnız Eski Ahit değil, tüm kutsal kitaplarda zeytin ağacı kutsallığın, bolluğun, adaletin, sağlığın, gururun, zaferin, refahın, bilgeliğin, aklın, arınmanın ve yeniden doğuşun, kısaca insanlık için en önemli erdem ve değerlerin sembolüdür. 
 
Nuh Tufanı 
"...ve insanlık zeytinle yeniden doğar."
 
Eski Ahit'te yer alan efsanelerden biri, Hazret-i Nuh ve tufandan bahseder. Yarattığı âdemoğlunun yeryüzüne kötülük tohumları saçtığını gören Tanrı, onu bir tufanla cezalandırmaya karar verir. Ve Hazret-i Nuh'a bir gemi yapmasını, bu gemiye her temiz hayvandan erkek ve dişi yedişer, her temiz olmayan hayvandan erkek ve dişi ikişer ve kuşlardan da erkek ve dişi yedişer tane almasını söyler. Ardından büyük tufan başlar, Hazret-i Nuh vegemisindeki canlılar hariç, yeryüzü üzerinde yaşayan her şey silinir. Tufan durulduğu zaman Hazret-i Nuh, suların çekilip çekilmediğini anlamak için geminin penceresinden bir güvercini güneşin battığı yere doğru salar. Sular çekilmediği için güvercin gemiye döner. Hz. Nuh, yedi gün sonra güvercini tekrar salar. Güvercin bu sefer, ağzında yeni koparılmış zeytin yaprağıyla gelir. O zaman Nuh, suların yeryüzünden çekildiğini anlar. Ağzında zeytin yaprağı tutan güvercin, o günden bu güne, ümidin, bolluğun, esenliğin ve barışın simgesi olur. Tufanın yok edici gücüne karşı direnen zeytin ağacı ise ölümsüzlüğün.
 
Hakimler Kitabı
((İbranice: Sefer Shoftim ספר שופטים) ilk olarak İbranice yazılmış bir İncil kitabıdır. Tanah’da ve Hıristiyanların Eski Ahit’in içinde yer alır.)
 
"Ağaçların kralı"
 
Hâkimler Kitabı'nda geçen bir öykü, ağaçların kendilerine kral seçmek için ilk olarak zeytin ağacına başvurduklarından bahseder: "Vaktiyle ağaçlar, kendilerine kral meshetmek için gittiler; ve zeytin ağacına dediler: Bize kral ol. Ve zeytin ağacı onlara dedi: Allah'ın ve insanın bende sena ettikleri (övdükleri) yağımı bırakayım ve ağaçlar üzerinde sallanmaya mı gideyim?" Zeytin ağacından "hayır" yanıtını alan ağaçlar, daha sonra incir ve asmaya giderler. Ancak incir ve asma da, aynı gerekçeyle kral olmayı reddederler. Hâkimler Kitabı'ndaki öyküden, ağaçların kendilerine kral olarak “kara çalıyı” seçtiklerini ve kara çalının da krallığı kabul ettiğini öğreniriz.
 
Eski Mısır
"Tanrıça İSİS'in meyvesi..."
Mısır inançları Mısırlı'ların zeytinyağı üretmeyi Yunanlı'lardan ve Filistinli'lerden çok daha önce bildiğini öne sürer. Efsaneye göre bundan 6.000 yıl önce evlilik tanrıçası İsis Mısırlı'lara zeytin ağacı yetiştirmeyi ve ürünlerinden faydalanmayı öğretir. Eski Mısırlı'lar zeytini ve bu kutsal meyvenin nasıl işleneceğini kendilerine tanrıça İsis'in öğrettiğine inanırlardı. İsis'in Nil'in suladığı bereketli Mısır topraklarının tanrıçası olması, bu inancın temelini oluşturuyordu.
Eski Mısır'da zeytin, tanrısal erdemlere eşlik ederdi. Firavun Tutankamon'un başındaki zeytin yapraklarıyla örülü taç, adaletin tacıydı. Çocuk denebilecek bir yaşta hayata veda eden Mısır’ın en çok bilinen firavunu Tutankamon’u zeytin dallarından yapılmış “adalet tacı” ile resmeden sayısız esere rastlamak mümkündür.
 
“Tanrı RA'nın aydınlanma simgesi.”
 
Güneş Tanrısı Râ'ya, aydınlanmanın simgesi zeytin dallarını sunan III.Ramses (M.Ö.1198-1166), bundan duyduğu övüncü şu sözlerle dile getirmişti: "Senin şehrin Heliopolis'i zeytin ağaçlarıyla süsledim. O zeytin ağaçları ki, meyvelerinden halis zeytinyağı elde edilir. Bu zeytinyağı, senin tapınağını aydınlatan kandilleri besleyen yağdır.
 
Mısır'da zeytin üretiminin yapıldığını ortaya koyan tarihi belgelerden biri de, Mısır'daki en eski firavun piramidi olan Sakkara'nın duvarlarında yer alıyor. M.Ö.2500 yılında inşa edilen bu piramidin duvarları, zeytin sıkma işlemini gösteren figürlerle süslü. Bu örneklere ek olarak belirtilmesi gereken bir diğer önemli bilgi de, Hayfa'da yapılan kazılarda ortaya çıkarılan zeytinyağı değirmeni. Yaklaşık M.Ö.4 binli yıllara ait olduğu sanılan bu değirmen, Mısır medeniyetinin yeşerdiği coğrafyada zeytini üretildiğini gösteren en eski tanık. Nitekim Eski Ahit bize, Mezopotamya'da yaşayan Sami ırkların zeytini günlük yaşamlarında yoğun olarak kullandıklarını tartışılmaz biçimde gösteriyor.
 
Eski Yunan
“Bereket ve barışı temsil eden tanrıça Athena'nın armağanıdır."
Zeytinyağı ile ilgili en bilinen mitolojik hikaye Parthenon alınlığında bulunan kabartmalarda resmedilir. Öyküye göre, Atina şehrinin tanrısı bir zeytin dalı sayesinde belirlenir.
M.Ö.17.yy’da kurulan site devleti Atina’yı hangi tanrının koruyacağı tartışması gündeme gelince Zeus Tanrılar Meclisi’ni toplar. Alınan karara göre yeni kente en değerli armağanı veren tanrı veya tanrıça yarışmayı kazanıp Atina’nın koruyucusu olacaktır. Yarışı kazanmaya kararlı olan deniz tanrısı Poseidon denizden savaşlarda çok işe yarayacak bir at yaratır ve meclisin dikkatine sunar. At, neredeyse rüzgar kadar hızlı koşabilmesi ve güçlü görünümüyle gerçekten göz kamaştırıcıdır. Akıl, bilim ve sanat tanrıçası Pallas Athena’nın hediyesi ise bir zeytin dalıdır. Bu ağaç büyüyüp yüz yıllarca yaşayacaktır. Ağacın meyvesinden, lezzetli yemekler hazırlanmasına yardımcı olacak sağlıklı bir sıvı elde edilecektir. Bu sıvı yaraları iyileştirecek, geceleri aydınlık saçacak, sıcak havalarda gölgesiyle insanları kucaklacak, odunuyla onları ısıtacaktır. Yarışın galibi Athena olur. Ağaç Akropolis’e dikilir. Barışın sembolü zeytin ağacı yerleşik kültürün ve bereketin de temsilcisi olmuştur artık.  
 
Bir süre sonra ise Poseidon’un Atina’ya hakim olamamasını hınçla karşılayan oğlu Halirrothios, hediye edilen zeytin ağacını kesmek için elindeki baltayı sallar fakat büyülü bir şekilde balta ters döner ve Halirrothios’un kafasını keser.
“Bilgelik ve zaferdir."
 
Athena, Zeus’un hem kızı hem de en yakınındaki ilâhedir ve bu nedenle imtiyazlıdır. Atina kenti ise Olympos hiyerarşisinin en temel merkezidir, pay-i tahttır. Zeytin, bekâreti ve arılığı temsil eder. Eski Yunan’da, zeytini yalnızca bâkireler toplayabilirdi. Bâkire olmayanlar bu meyveye el süremezlerdi. Zeytin bu denli kutsanmıştır. Athena da bâkiredir ve arılığı temsil eder. Sistemin ona biçtiği rol, bekâreti temsil etmesidir. O nedenle, Athena ilk zeytin ağacını yeşertir. Yine Kadim Yunan’da ĺncir (σύκα : Sikas) ve Buğday (σιτάρι : Sitari) da kutsal bâkireliği temsil ederler. Kur’an-ı Kerim’de de Allah, Zeytin’e ve İncir’e yemin etmektedir (Vettini Vezzeytuni).
 
Poseidon kültü çok eskidir. Miken imparatorluğuna ait vazolarda ve Miken dilinde Poseidon’un ismine rastlanır. Aynı zamanda karmaşık bir ilâhtır da Poseidon; bir yandan çetelerin ve canavarların sorumlusuyken diğer yandan Theseus gibi bir kahramanın da babasıdır. Hem denizlerin ve okyanusların ilâhı hem de yeraltı derinliklerinin ilâhıdır.
"Kutsal bir aileden gelmiş olmanın en önemli işareti
bir zeytin ağacının altında doğmuş olmaktır"
 
Bu efsane, Antik Yunan'da zeytin ve zeytin ağacının kutsallığını gösteren kanıtlardan yalnızca biridir. Antik Yunanlılar'a göre, kutsal bir aileden gelmiş olmanın en önemli işareti bir zeytin ağacının altında doğmuş olmaktır. Bunun dışında M.Ö. 8'inci yüzyılda yaşadığı sanılan Homeros'un kaleme aldığı destanlar, zeytin ağacı ve zeytinyağına ilişkin zengin tasvirler ve benzetmelerle süslüdür.
 
Bu kutsal ağaç tüm mitolojilerde ölümsüzlüğün simgesidir. Bugün Anadolu'nun Ege kıyılarını ziyaret eden yolcu, Homeros'unda gölgesinde oturduğu zeytin ağaçlarının altında dinlenebilir ve bu yaşlı bilge ağacın kulağına şöyle fısıldadığını duyabilir:
"Herkese aidim ve kimseye ait değilim,
siz gelmeden öncede buradaydım, siz gittikten sonrada burada olacağım."
Gerçekten de öyle oldu. Zeytin ağacı tarih boyunca gölgesiyle, odunuyla, meyvesiyle ve eşsiz yağıyla; toplumlara, insanlara hayat ve güç veren bir meta oldu.
 
“Tarihteki bilinen ilk zeytin koruma kanunu : Solon Kanunları.”
 
Antik Yunan'da yedi bilgeden biri kabul edilen Solon'un koyduğu kanunlarla zeytin ağacı kesenlere ağır cezalar uygulanmıştır. Bu, tarihteki bilinen ilk zeytin koruma kanunudur. Tıp biliminin kurucusu sayılan Hipokrat, yıkanamayanlara, hiç olmazsa zeytinyağıyla vücutlarını ovmalarını önerir. Gimnazyumda spor yapan atletler, kaslarını parlatıp yumuşatmak için zeytinyağı kullanırlar. Her ne kadar meşale kullanılmaya başlamışsa da, zeytinyağıyla yanan kandiller, evlerin vazgeçilmez eşyasıdır. Olimpiyat kahramanları, zeytin dalından taçlarla onurlandırılır. Keza Panathenaia Şenlikleri'nde birinci olan araba sürücüleri sadece zafer değil, Akropolis'teki kutsal zeytin ağaçlarından üretilen zeytinyağı da kazanırlar. Antik Yunan'da günlük beslenmenin en değerli parçası zeytinyağı ve zeytindir.
 
“Ölümsüzlüktür.”
 
Zeytin efsaneleri anlatmakla bitmez. Başka bir efsaneye göre ise savaşçılar tarafından korunan bu ağaç, M.Ö.480'deki Pers işgalinde Akropolis'le birlikte yakılır. İşgalden sonra Akropolis yıkıntıları arasında kalan zeytin ağacı filizlenir, yeniden canlanır ve sürgünleri tüm Yunanistan'a ekilir. Bu nedenle olmalı bütün zeytin ağaçlarının, Athena'nın yarattığı bu ilk zeytin ağacından çoğaldığı söylenir.
 
 
Roma
“Tanrıça Minerva da bu değerli meyveyi Romalı'lara sunmuştur.”
Ekonomik değeri ve günlük yaşamda çoklu kullanım olanağına bağlı olarak tarihi boyunca insanlar tarafından büyük ilgi gören zeytin, birçok kültürde bütüncül bir rol oynamış ve tabii ki Akdeniz ekonomisinin gelişmesine de önemli katkılar sağlamıştır. Özellikle, zeytin tarımını yayan ve yağ üretim tekniklerini de geliştiren Roma İmparatorluğu'nun güçlenmesinde zeytinyağı ticaretinin etkisi büyük olmuştur. 
 
Anadolu
"Anadolu'nun adı bile geçmez."
Ne yazıktır ki, zeytin ağacı ve zeytin kültür tarihine ilişkin yapılan çalışmaların hiç birinde Anadolu'nun adı bile geçmez. Ön Asya ise, üstünkörü birkaç sözle geçiştirilir. Oysa zeytin ağacı ve zeytin kültüründen söz açıldığında, Anadolu'dan bahsetmemek olmaz.
 
Ülkemizde zengin tarihsel geçmişi ile kandillerde, yemeklerde, sabunculukta, şifa kaynağı olarak yaygın şekilde kullanmış olan zeytin ve zeytinyağı Anadolu'nun kültürel zenginlikleri arasında özel bir yere sahiptir.
 
“Aslında, zeytin kültüründe, Anadolu coğrafya olarak hep vardır.”
Aslında, zeytin kültüründe, Anadolu coğrafya olarak hep vardır. Ön planda görünen ise Ege'nin karşı yakasıdır. Çünkü Homeros'un (Grekçe: Ὅμηρος, Hómēros) Batı Medeniyeti'ndeki tartışmasız ağırlığından ötürü, zeytin kültürünün merkezine sürekli olarak Antik Yunan yerleştirilir. Ve Helen Medeniyeti'nin sadece Ege'nin karşı kıyısını değil, Anadolu coğrafyasını da kapsadığı unutulur.
  • Milet'in (Milet:(Klasik Yunanca: Μίλητος, Milētos ve Latince Miletus) Anadolu'nun batısında, Ege bölgesinde (klasik adı Meander olan) Büyük Menderes Nehrinin hemen ağzına yakın deniz kıyısında bir antik liman şehridir. Şimdi Aydın’ın Söke İlçesi'nde Akkoyun’un 5km. kuzeyinde ve Balat köyü yakınında bir harebe halinde olup limanı Büyük Menderes tarafından doldurulduğu için yaklaşık 10km denizden içeride bir mevkidedir).
  • Efes'in (Efes:(Yunanca:Ἔφεσος Ephesos) Anadolu’nun batı kıyısında, bugünkü İzmir ilinin Selçuk ilçesi sınırları içerisinde bulunan, daha sonra önemli bir Roma kenti olan antik bir Yunan kentiydi. Klasik Yunan döneminde İyonya’nın on iki şehrinden biriydi. Kuruluşu Cilalı Taş Devri MÖ 6000 yıllarına dayanır.),
  • Foça'nın (Foça: İzmir’in kuzeyinde yer alan bir sahil ilçesidir. Kent Antik Çağda bir İyon yerleşimi olarak ortaya çıktığında civar denizde yaşayan foklardan dolayı Phokaia adını almış, sözcük günümüze Foça olarak gelmiştir.),
  • Klazomenai'nin (Klazomenai: İzmir Körfezi'nin güney sahil şeridi üzerinde, İzmir'in 38 km batısında, Urla belediyesi sınırları içinde bulunan tarihi İyonya kenti. Oniki İyonya kenti arasında anılır.),
  • Erythrai'nin (Ildırı: İzmir’in ilçesi Çeşme’nin 20 km. kuzey doğusunda uç kısımda yer alan, adını verdiği körfeze bakan bir turistik yerleşimdir. Ildırı köyünün antik dönemdeki adı Erythrai’dir. Erythrai sözcüğünün Yunanca’da “kırmızı” anlamına gelen Erythros’tan türediği, kent toprağını kırmızı renginden dolayı Erythra’nin “Kızıl Kent” anlamında kullanıldığı sanılmaktadır. Bir başka varsayıma göre ise kent adını ilk kurucu Giritli Rhadamanthes’in oğlu Erythros’tan almıştır.),
  • Assos'un (Assos: (Grekçe: Άσσος, günümüzde Behramkale), Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinde, Edremit Körfezi’nin kıyısında yer alan bir antik kent. Tarih boyunca Yunan, Makedon, Pers dönemlerinde yerleşim gören bölge Orta Çağ'da terk edilmiştir. Assos, Paylus tarafından ziyaret edilmiştir ve kent bu nedenle Hıristiyanlarca kutsal olarak kabul edilir. MÖ 900’lerde kurulan bu kentin en gözalıcı yeri en tepesine yapılmış olan, Dorik yapılı, Athena Tapınağı’dır.),
Anadolu'da olduğu ihmal edilir. 
Ezoterik
(Ezoterizm: Bir konudaki derin bilgilerin ve sırların ehil olmayanlardan gizlenerek, bir üstad tarafından sadece ehil olanlara inisiyasyon yoluyla öğretilmesidir. Ezoterizm bir din veya bir inanç sistemi değildir.)
 
“Arınma ve Kutsanma.”
 
Bugün zeytin ile ilgili elimizde bulunan belgelere bakıldığı zaman, zeytinyağının ağırlıklı olarak dini ayinlerde arınma ve kutsama maksadıyla kullanıldığı göze çarpıyor. Eski Mısır ayinleri, antik Yunan'da yapılan Eloisis şenlikleri bunun en belirgin örnekleri. Bugün bile, kimi ezoterik (batınî: Bâtınîlik ya da Bâtın’îyye(Arapça: الباطنية, El-Bāṭiniyyeh); Ayet ve Hadislerin ilk görünür anlamlarının dışında ve daha derinde gerçek anlamları bulunduğu, bu anlamları ancak Tanrı ile ilişki kurabilen masum imamların bilebileceği görüşünü savunan fırkaların ortak adıdır. Yani İslam dünyasında, Kur’an Ayetlerinin görünen mânâlarının yanı sıra gizli anlamlarının da olduğunu ileri sürerek ayetleri buna göre yorumlayan akıma Bâtınîlik, bu akımın düşüncesini benimseyen kişiye de Bâtınî denir.) toplulukların ritüellerinde zeytinyağının bulunması, belki de bu yüzden. Eski metinler incelendiğinde, zeytinyağının diğer bir kullanım amacının da günlük vücut temizliği olduğu dikkat çekiyor.
 
“Mükemmel dünyanın ağacı.”
 
İnsanlar için zeytin ağacı kutsaldır. Onu Yehova'nın en değerli armağanı olarak düşünürler. Zeytin ağacının kutsallığı onlardan Araplara ve İslam'a aktarılmıştır. Zeytin ağacı mükemmel Dünya'nın ağacı, onun merkezi ve destek sütunudur.
 
“Güzellik iksiri.”
 
Beslenmede, eczacılıkta ve güzellik iksiri olarak yaygın bir şekilde kullanılan zeytin ağacı akıl ve zaferin, zeytin dalı barışın, zeytinyağı da saflık ve sadeliğin sembolü olmuştur. Zeytinyağı ayrıca “huzur”, "bereket", "yardımseverlik", “evrensel iyilik” "barış ve birliktelik" kavramlarının simgesi olarak da benimsenmiştir. Antik çağda yeşil zeytin dalı, diğer yeşil bitkiler gibi “Ölümsüzlük ve Yeniden Doğuş” simgesi sayılmıştır.
 
Kutsal Kitaplar
 
Medeni dünyanın ilgisini çok az şey zeytin ve zeytinyağı kadar çekebilmiştir. Geçmişi günümüzden 10 bin yıl öncesine dayanan zeytin, birçok efsanenin de kaynağı olmuştur. Yunanlı sporculardan, azizlere ve ilk hekimlere kadar eski tarihin tanrı ve tanrıçaları tarafından kutsal sayıldı zeytin.
Tüm semavi dinlerde adı geçen 5 meyve vardır!
  • Zeytin, İncir, Hurma, Üzüm ve Nar…
Zeytinyağı; Allah'ın bütün kutsal kitaplarında anılır.
  • Tevrat ve İncil de Zeytin kelimesi 140 kez geçer,
  • Kuran-ı Kerim de Zeytin kelimesi 4 Surede 6 kez geçer. (Tin Suresi, Nur suresi, En’am suresi, Nahl Suresi)
Kudüs’ün doğusunda kalan “Zeytinlik Dağı” da üç semavi din olan Musevilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık için kutsal sayılır.
 
Eski Ahid'de
 
''Ve onlara diyeceksin: Bu nesiller buyunca bana kutsal mesh yağı olacaktır.''(Eski Ahid; Çıkış, 30:31).
Mesih;''Kutsal yağda meshedilmiş'' anlamına gelir. Bu gün batı dillerinin tamamında değişik söyleyişleri olan ''oil'' kelimesi, Eski Yunanca'da zeytin ağacı anlamına gelen ''eleia'' kelimesinden türemiştir. Elez ise eski İyon dilinde zeytin anlamına gelmektedir. Kısacası yağ demek zeytinyağı demektir. Bedene sağlık katar zeytinyağı; dünyaya gözlerini açmış bir bebeğe tanrısal kutsallığı taşır.
 
Hakimler Kitabı’nda;
 
Zeytinin yararlılığını yücelten sözlere rastlanmaktadır. Efsanelerden biri de yazımızın ilk satırlarında bahsettiğimiz “Zeytin ağacının krallık” efsanesidir.
 
Tevrat’ta
 
Hz. Davut kendisini bir zeytin ağacına benzetir “Fakat ben Allah’ın evinde yeşil zeytin ağacı gibiyim; Daima ve ebediyen Allah’ın inayetine güvenirim” (Mezmurlar 52:8). Musevilerin zeytin ağacını kutsal olarak benimsemesi zeytin ağacının Tevrat’ta çok kere iyi şekilde anılmasından ileri gelmektedir. Zekerya Bap 4:11-14’te zeytin ağaçları tanrının yanında yer alan mesholunmuş ağaçlar olarak tanımlanır: “Ve cevap verip ona dedim: şamdanın sağında ve solunda bu iki zeytin ağacı nedir? Ve yine ona cevap verip dedim: iki altın oluğun yanında olan ve kendiliklerinden altın gibi yağ akıtan bu iki zeytin dalı nedir? Ve bana söyleyip dedi: Bunlar nedir biliyor musun? Ve dedim: Hayır, efendim. Ve dedi: Bunlar mesholunmuş o ikilerdir ki, bütün dünyanın Rabbi yanında durmaktadırlar.”
 
İncil’de;

Hıristiyanlık açısından zeytin dalı taşıyan güvercin, ölenlerin ruhlarını gagasıyla Allah’a taşıyan bir vasıta olarak yorumlanır. Pavlos’un Romalılara mektubunda İsa Zeytin Ağacını bir benzetme aracı olarak kullanmıştır. “…Eğer kök kutsalsa dallar da kutsaldır. Ama iyi cins zeytin ağacının kimi dalları budandıysa ve sen yabani bir zeytinken onların arasına aşılanıp, onlarla birlikte ağacın yaşam sağlayan özüne ortak oldunsa sakın önceki dallara karşı böbürlenme!
……………
Sen yabanıl zeytin ağacından kesilip doğaya aykırı olarak iyi cins zeytin ağacına aşılandınsa, iyi cins ağaçtan budanan dallar ne denli kolaylıkla kendi ağaçlarına aşılanacaklardır! (Romalılara mektup 11:16-24)
 
Kudüs’te Zeytindağı’nın batı eteklerinde bulunan Cetsımani adında bir zeytinlik vardır. Burası Hz. İsa’nın sıkça uğradığı Kidron vadisinin yakınlarındadır. Suyu gür akan çeşmeleri, geniş ve güzel yolları olan bu bahçede tarihi 8 zeytin ağacı bulunmaktadır ve bölge halkı bu ağaçların Mesih döneminden kaldığına inanırlar. Zahitler bu ağaçlardan topladıkları zeytinlerin çekirdeklerini ipe dizerek tespih yaparlar. Bir inanışa göre Hz. İsa Romalı askerlere bu zeytinlikte yakalanmıştır. Pek çok insan sıkıntıya düştüğünde Cetsımani’ye sığınarak dua eder ve burada huzur bulacağına inanır.
 
Kur'an-ı Kerim’de;
 
  • Nur Suresi'nde; zeytin şöyle geçmektedir: “Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fânûs içinde. Fânûs sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile neredeyse aydınlatacak (kadar berrak)tır. Nur üstüne nur. Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah, insanlar için misaller verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. '' der (Nur suresi 35. Ayet).
  • Tin Suresi’nde; “İncire ve Zeytine ant olsun”. Tin Suresi insan yaradılışının Ahsen-i Takvim sırrını açıklaması yönünden anlamlıdır. Bazı yorumculara göre de Tin; İncir ağacını anlatır. Ayetin Batıni yorumunda incir çekirdeğinin erkeğin üreme hücresini, zeytinin kadının yumurta hücresini simgelediği varsayılır.
  • En’am Suresi’nde; Ayet 99. O gökten su indirendir. İşte biz onunla her türlü bitkiyi çıkarıp onlardan yeşillik meydana getirir ve o yeşil bitkilerden, üst üste binmiş taneler, -hurma ağacının tomurcuğunda da aşağıya sarkmış salkımlar- üzüm bahçeleri, zeytin ve nar çıkarırız: (Herbiri) birbirine benzer ve (her biri) birbirinden farklı. Bunların meyvesine, bir meyve verdiği zaman, bir de olgunlaştığı zaman bakın. Şüphesiz bunda inanan bir topluluk için (Allah’ın varlığını gösteren) ibretler vardır.
  • Nahl Suresi’nde; “Sizin için gökten su indiren O’dur; içecek ondan, ağaç ondandır (ki) hayvanlarınızı onda otlatmaktasınız. Onunla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden bitirir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için ayetler vardır.” (Nahl Suresi, 10–11)
Kısa, Kısa, Kısa…
  • Dünya üzerinde yetişen ağaçların ilkidir.
  • Yunan mitolojisinde tanrıça Athena’nın hayatını sürdürebilmesi için zeytin ağacını sürekli görmesi gerekiyordu.  Kimi tanrıların da zeytin ağacının altında doğması gerekiyordu.
  • Sezar başında zeytin ağaçlarından yapılmış taçla halkın karşısına çıkar.
  • Uzun süre Olimpiyatlarda kazanan kişiye zeytin dalından yapılmış taç takılırmış.
  • Herkül’ün silahı zeytin ağacındandır.
  • Zeytin ağacına zarar verenler ölümle cezalandırılırdı.
  • Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği haç zeytin ağacındandır.
  • Hz Davut, Abuşalomdan kaçarken Kudüs’ün doğusundaki zeytinlik dağının yamaçlarına tırmanmıştır.
  • Eski Yunan’da kutsal ağaç olarak kabul edilip zeytin tarımının sadece iyi ve dürüst insanlar tarafından yapılmasına izin verilmekteydi.
  • Zeytin ağacına zarar verenler ölümle cezalandırılmaktaydı.
  • Zeytinyağının dinsel törenlerin kutsal lambalarında yakılmaktaydı.
  • Kralların ve yeni doğan bebeklerin kutsanmasında kullanılmaktaydı.
  • Zeytin ağacı akıl ve zaferin, zeytin dalı barışın, zeytinyağı da saflık ve sadeliğin sembolü sayılmaktaydı.
KAYNAKLAR      : 
http://apelasyon.com/Yazi/97-olumsuz-agac-zeytin-kutsal-toren-derleme 

Teşekkür Ederim Güzel Derlemeniz için
Bitki Mitosları – Deniz GEZGİN
Dünya İnançları Sözlüğü – Orhan HANÇERLİOĞLU
Ölmez Ağacın peşinde – Artun ÜNSAL
M. Flora – Tamer AYAN